🎫 Previt Positive Omega Yan Etkileri

Managing virtual and remote teams present a number of challenges including maintaining employee engagement and cultural consistency. Early, seminal studies 2001, 2005 showed that teams were not meeting goals, client requirements were not met and that employees struggled with the learning curve of collaborative technology. KALEIDOSKOP, BETHANY.OR.ID-Malam itu, 16 November 2010, nampak kesibukan pada pukul 23.00 WIB di Gereja Bethany Nginden Surabaya. Sekitar 80 orang bergotong royong memuat barang maupun bahan pangan untuk membantu meringankan beban korban bencana meletusnya gunung Merapi di D.I. Yogyakarta dan Jawa T lamictaldc 100 mg cozunur 30 cigneme tableti yan etkileri But despite the extreme heat of the last few weeks, the scientists say that 2013 will not have the same impact on trees as the dry days of '76. That year was exceptional as it followed on from a rain-free 1975. Solgaromega 3 700 yan etkileri. 12/7/2017 0 Comments Beginning of dialog content for session timeout overlay Close ‹ BackAre You Still There? I intended to put you the little remark to help thank you so much again for the amazing views you have shared in this article. It was really surprisingly open-handed with people like you to present easily all a lot of folks could have offered as an electronic book in order to make some money for themselves, primarily considering the fact that you could possibly have done it if you ever wanted. Anesthetictechnique that we used was general anesthesia. After surgery, patient was transported to ICU in sedation condition and was intubated. Keywords : ruptured ectopic pregnancy, hypovolemia shock, emergency relaparatomy, preoperative management. A few months seroquel 25 mg 30 film tablet yan etkileri The company intends to make the smartwatch compatible with other devices like smartphones, PCs, and tablets. It would also feature ample storage, personal information management, and effective data and messages transmission. ebXOfr. Pharmapositive İlaç ürünlerinin tamamını modern ve ileri teknolojiye sahip ve belirli onaylara sahip tesislerde , son derece kaliteli ve sertifikalı hammaddelerle ürettirir. Bütün bu sertifikalar ve onaylar üretim hammaddesinin kaynağından ürünün ambalajlanmasına kadar olan süreci kapsar. Üretimde kullanılan bütün hammaddeler titizlikle kontrol edilir. Bu hammaddelerin etkinliği, güvenilirliği ve saflığı için mikrobiyolojik ve kimyasal analizlerden kriterler karşılanırsa uygun hammadde üretime alınır. Hayati önem taşıyan 11 mineralden birisi Kalsiyum, fosfor, sodyum, potasyum, demir, çinko, bakır, krom, iyot, selenyum, magnezyum, belki de en önemlisidir 1. Vücut kendi başına bu minerali üretemediği için magnezyumun besinler yoluyla alınması gerekir. Magnezyum toprakta ve deniz suyunda bulunur. Vücudumuzda da sürekli doldurulması gereken bir magnezyum rezervi vardır. Yani bu mineralin sayısız fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için vücuda sürekli olarak verilmesi gerekir. Yanlış beslenme veya toprakta bu mineralin giderek azalması magnezyumun vücut tarafından yeteri kadar alınamamasına neden olur. Fazla terleyen, laksatif veya diüretik ilaç kullanan kişilerde vücuttan daha fazla magnezyum atılır. Stres, gebelik, emzirme gibi durumlarda ise vücudun magnezyuma ihtiyacı artar. Vücut bu minerali dışardan yeteri kadar alamadığı taktirde kemiklerde depolanmış olan magnezyumu tüketmeye başlar. İnsan vücudundaki magnezyumun % 60’ı kemik ve dişlerdedir. Kalan % 40’ı kan, doku ve diğer vücut sıvılarında yer alır. Beyin ve kalpte diğer dokulardan daha yoğun bulunur. Magnezyum, vücut ağırlığının % kadar bir miktarda bulunmasına karşın vücudumuzdaki yüzlerce enzim reaksiyonuna katılmaktadır. Topraklardaki magnezyum bitkiler tarafından kullanılmaktadır. Magnezyum bitki dünyasının demiridir. İnsanlardaki demir-hemoglobin ilişkisine benzer şekilde, bitkilerde magnezyum klorofil yapısına girer. Hayvansal gübrelerdeki potasyum ve fosforun bitkiler tarafından kullanımı magnezyumu tüketir ve bu da bitkilerin magnezyum alım kabiliyetini değiştirir. Yiyeceklerde bulunmayan magnezyum derin kuyu sularından sağlanır, fakat içme suyu kaynakları olan yüzey suları magnezyumdan fakirdir. Kızartma, kaynatma ve buğulama aşırı ısıya bağlı olarak sudaki magnezyumu azaltır. Yüksek karbonhidratlı ve yüksek yağlı diyet, tıpkı fiziksel ve mental streste olduğu gibi, magnezyum ihtiyacını artırır. Diüretik tedavileri ve insülin de vücut magnezyumunu tüketir. Yaş ilerledikçe magnezyum alımı, özellikle gastrointestinal hastalıkları olan bireylerde, emilimin de azalmasına bağlı olarak zayıflar. Bu dönemdeki beslenme zaten azalmış olan magnezyum alımını daha da azaltır 2. Geçmiş yıllara göre insanların bu minerali daha az miktarda almalarının sebebi, sert su tüketiminin azalması ve daha fazla işlenmiş gıdayla beslenmedir. Magnezyum ihtiyacı yaşa ve yaşam tarzına göre değişir. Erişkin bir kadın günde 300 mg, erişkin bir erkek ise günde 350 mg magnezyum almalıdır. Gebelik ve emzirme gibi özel durumlarda bu miktar 450- 700 mg’ye kadar çıkabilir, aksi halde düşük veya erken doğum olabilir. İyileşme dönemlerinde magnezyum ihtiyacı artar. Bazı yaşam tarzlarında diyet, spor, alkol, sigara gibi daha fazla magnezyuma ihtiyaç vardır. Günümüzde besinlerdeki magnezyum miktarı 50 yıl öncesine göre çok daha azdır, bitkilerin taşıdığı magnezyum miktarı hızla azalmaktadır, potasyumlu gübreler ve asit yağmurları toprağın ve neticesinde bitkilerin magnezyum içeriğini bulunan miktar açısından insan vücudunda dördüncü 70 kg’lık bir insanda 2000 mEq, intrasellüler alanda ise potasyumdan sonra ikinci sırada bulunan elementtir. İnsan vücudunda yaklaşık 20- 28 g magnezyum vardır. Ana deposu kemikler olup % 60’ı burada kalsiyum ve fosfatla beraber bulunur. Ancak magnezyumun asıl fonksiyonu kemiklerde değil, % 40’ının bulunduğu kan ve kas sistemlerindedir. Kasların güçlenmesi, protein sentezi ve enzim sistemi aktivitesinde, hücrelerin büyümesinde ve yenilenmesinde önemli rol oynar. Magnezyum vücut tarafından kolaylıkla absorbe edilen bir madde olup, normal bir beslenme ile günlük magnezyum ihtiyacı rahatlıkla karşılanabilir. Besinlerdeki magnezyum miktarının yaklaşık % 40- 60’ı vücut tarafından kolay emilir. Dünya Sağlık Teşkilatının WHO ve Almanya Beslenme Enstitüsünün DGE belirlediğine göre, insan vücudunun günde ortalama 280-350 mg magnezyuma ihtiyacı vardır. Klorofilin temel maddesi olduğu için rengi koyu yeşil sebzeler, tahıl ürünleri, balık, badem, fındık, fıstık, ceviz, soya fasulyesi, kuşkonmaz, soğan, domates, havuç, kereviz, pırasa, gravyer peyniri, hurma, kara turp, ayçiçeği, kakao, muz, dil balığı ve sert sular magnezyumdan zengindir. Bazı sebzelerde ve tahıllarda bulunan oksalat ve fitat, demiri olduğu gibi, magnezyumu da bağlayarak emilmesini güçleştirir. Magnezyum adenozin trifosfat ihtiva eden üçbinden fazla enzimin, özellikle de fosfat transferi yapan enzimlerin kofaktörü olarak görev alır 3. Magnezyum bağımlı enzim sistemlerinden bir tanesi, hücre membranları arasındaki elektriksel gradienti düzenleyen membran pompasıdır. Bu nedenle magnezyum, elektriksel olarak uyarılabilen dokuların aktivitesinde önemli rol oynar 1-4. Ayrıca, magnezyum kardiyak kontraktilite ve periferik vasküler tonusun devamlılığının sağlanmasında önemli rolü olan düz kas hücrelerindeki kalsiyum hareketini de regüle eder 2. Sinirsel uyarıların transmisyonunda önemli rol oynayan tiamin pirofosfat kofaktör aktivitesi için magnezyum gereklidir ve bu da makromoleküler yapıyı stabilize eder 5. İnsan vücudunda magnezyumun dağılımı ve içeriği Tablo 1’de gösterilmiştir. Bir erişkinde ortalama 24 g magnezyum bulunur 1 mol veya 2000 mEq. Bunun % 1’inden azı plazmada, % 50’den biraz fazlası kemikte depolanmıştır ve plazmada bulunan magnezyuma dönüşemez. Magnezyumun geri kalanı intrasellüler alandadır. Normal plazma değerleri mEq/L mg/dl arasındadır. Plazmada bu kadar az bulunması, magnezyumun plazma miktarının, total vücut magnezyum depolarını gösteren bir indeks olarak kullanılmasını kısıtlamaktadır. Magnezyum eksikliği olan hastalarda, total magnezyum seviyeleri azalmasına rağmen plazma magnezyum seviyeleri normal olabilir. Ancak plazma magnezyum düzeyi, hipomagnezemisi ileri derecede olanlarda, azalmış vücut magnezyum depolarını yansıtabilir 5,6. Yapılan incelemelere göre, plazma magnezyum konsantrasyonunun devamlılığı büyük oranda diyetteki alım ile ve efektif renal ve intestinal atılımla ilgilidir ve muhtemelen parathormonun bir bölümü tarafından regüle edilir. Yedi gün boyunca alınan magnezyumdan fakir diyet ile renal ve fekal magnezyum atılımının herbiri yaklaşık olarak 1 mEq/24 saate düşer 7. Serum magnezyumunun % 70’i ultrafiltrasyona uygundur; kalan kısmı proteine bağlıdır. Kalsiyum gibi proteine bağlanan magnezyum da pH’ya bağımlıdır 8. Magnezyum, hormonların insülin, tiroid hormonları, östrojen, testosteron, DHEA, nörotransmitterlerin dopamin, katekolamin, serotonin, GABA, mineral ve elektrolitlerin iletilmesinde rol oynar 9. Hücre membran potansiyelini değiştirerek birçok hormonun, gıdanın ve nörotransmitterin alımını ve salınımını kontrol eder. Magnezyum, vücuttaki kalsiyum ve potasyumun akibetini belirler. Magnezyum eksikliğinde magnezyuma bağımlı bir enzim olan Na -K -ATPaz aktivitesi azalır ve hücrenin potasyum tutma kapasitesi düşer. Eğer Mg yetersiz ise potasyum ve kalsiyum idrarla kaybedilir ve kalsiyum yumuşak dokularda böbrekler, arterler, eklemler, beyin birikir. Paracellin-1 isimli bir gendeki mutasyonlar sonucu idrarla Mg++ ve Ca Tablo 1. Erişkinde magnezyum dağılımı Doku Tam ağırlık kg. Meganezyum İçeriği mmol Total Vücut Magnezyum % Kemik 12 530 53 Kas 30 270 27 Yumuşak doku 23. 193 19 Eritrosit 2 5. 0,7 Plazma 3 3 0,3 Total 70 kg 1001 mmol %100 kaybedilir, çünkü paracellin-1 Ca++ ve Mg++’un böbreklerdeki pasif reabsorbsiyonunu düzenler. Magnezyum hücreyi alüminyum, nikel, kadmiyum, civa ve kurşundan Mg konsantrasyonu mEq/L’nin > mg/dl üzerindedir. Semptomatik hipermagnezemiye magnezyum tuzları, antiasit veya purgatifler gibi Mg içeren ilaçlar alan ve renal rahatsızlığı olan hastalarda sıkça rastlanır. Hipermagnezemi nöromüsküler bileşkedeki asetilkolin salınımının inhibisyonu sonucunda nöromüsküler iletinin generalize bozukluğuna yol açar 10, membrana bağlı Ca++’un yer değiştirmesine neden olur, bu durumda asetil kolinin presinaptik salınımı inhibe edilir. Bunun sonucu olarak müsküler paralizi gelişir. Derin tendon refleksleri serum magnezyum seviyesi 10 mEq/L’ye ulaştığında kaybolur; hipotansiyon, respiratuar depresyon, uyuşma hipermagnezeminin ilerlemesi ile gelişir. 5-10 mEq/L serum konsantrasyonlarında EKG’de uzamış P-R intervali, genişlemiş QRS kompleksi ve artmış T dalgası amplitüdü görülür. Kan magnezyum düzeyi 12-15 mEq/L’yi mg/dl aşınca atrioventriküler ve intravetriküler iletim duraklamasına bağlı olarak kardiyak arrest oluşabilir 9.Serum Mg konsantrasyonu mEq/L’nin < mg/dl altındadır. Şiddetli hipomagnezemide serum Mg konsantrasyonu, intrasellüler Mg konsantrasyonunu veya kemik Mg depolarının durumunu yansıtmayabilir. Mg eksikliği, genellikle yetersiz alıma az ve düzensiz yemek yeme alışkanlığı, dengesiz beslenme, rejimler ve hazır yiyeceklere yönelmenin dışında düşük miktarda magnezyum taşıyan suların içilmesi, artan gereksinime büyüme, hamilelik, emzirme, yoğun zihinsel faaliyetler, fiziksel ve mental stres, alkol tüketimi, fosfatlarca zengin beslenme, yüksek tuzlu beslenme, magnezyum atılmasına neden olan ilaçların kullanılması, renal ve intestinal absorbsiyon bozukluğuna kronik ishal, malabsorbsiyon durumları, incebarsak rezeksiyonu, artan atılıma kronik alkolizm, diabetes mellitus, poliüri, laksatif kullanımı bağlıdır 11 Tablo 2. Hipomagnezemiyi; 1 Uzamış parenteral beslenme genellikle gastrik emilme ve diareye bağlı vücut sıvı kaybı ile kombine 2 Laktasyon artmış Mg ihtiyacı 3 Aldosteron, ADH veya tiroid hormonu hipersekresyonu, hiperkalsemi, diabetik asidozis, sisplatin veya diüretik tedavi tanımlar 12. Magnezyum eksikliğine bağlı bozukluklar komplekstir ve genellikle çok yönlü metabolik ve nutrisyonel rahatsızlıklara eşlik ederler. Düşük Mg seviyelerinin beyinde ağır metallerin birikmesine neden olarak Parkinson, multipl skleroz ve Alzheimer hastalıklarına yol açtığına dair deliller vardır. Yine ağır metallere maruz kalan ve total vücut magnezyumu düşük olan çocuklarda ağır metal toksisitesi yaparak öğrenme bozukluklarının etyolojisinde rol alır 13,14. Klinikte Mg eksikliği genel olarak; 1 Birçok sebepten kaynaklanan malabsorbsiyon sendromu; 2 Protein-kalori malnutrisyonu örneğin Kwashiorkor 3 Paratiroid hastalığı; paratiroid bezindeki tümörün çıkarılmasından sonra hipomagnezemi görülür; özellikle şiddetli osteitis fibrosa mevcutsa Mg hızla mineralize olan kemiğe transfer edilir. Mg eksikliği; hipoparatiroidili hastalarda vitamin D’nin tedavisinde görülen hipokalsemi rezistansını açıklayabilir 4 Kronik alkolizm; hipomagnezemi büyük bir ihtimalle hem yetersiz alım hem de aşırı renal salgıdan kaynaklanır. 5 Kronik diare 12-14.Magnezyum eksikliğinin klinik belirtileri, deneysel Mg tüketimi ile gönüllüler üzerinde en güvenilir biçimde tanımlanmıştır. Bu ortamda; anoreksi, Tablo 2. Total vücut magnezyumunu azaltan durumlar Endokrin İlaçlar Diyet Karbonhidratlar Beyaz şeker, un Kahve Sodalar kola tipi, diyet ve normal olanlar Sodyum Kalsiyum Yüksek seviyede alımı Mg absorbsiyonunu bloke eder Alkol Diğer bulantı, kusma, letarji, zayıflık, kişilik değişimi, tetani örneğin, pozitif Chvostek veya Trousseau belirtisi veya spontan karpopedal spazm, tremor ve kas fasikülasyonları olabilir Tablo 3. Nörolojik belirtiler; özellikle tetani, hipokalsemi ve hipokalemi oluşumu ile bağlantılıdır. Kas potansiyellerinde bozuk dalgalar elektromiyografide bulunur. EKG’deki bazı değişiklikler de hipokalsemi veya hipokalemi ile uyumludur. Deneysel olarak gözlenmese de, şiddetli hipomagnezemi çocuklarda generalize tonik klonik nöbetler oluşturabilir. Açıklanamayan hipokalsemi ve hipokalemi magnezyum eksikliği olabileceğini akla getirmelidir 14. Gebeliğe bağlı hipertansiyonu olanlardaki kalsiyum ve magnezyum bozukluklarından magnezyum eksikliğinin sorumlu olduğu bulunmuş, ve bu hastalarda magnezyum sülfat tedavisinin etkili olacağı tespit edilmiştir 15.Magnezyum eksikliğinde insülin rezistansı sık karşılaşılan bir klinik problemdir. Kelly 16 magnezyum, kalsiyum, potasyum, çinko, krom, vanadyum gibi minerallerin insulin rezistansı ile ilgili olduğunu ve bunu önlemede kullanılabileceklerini rapor etmiştir. Magnezyum eksikliği ile ilgili olduğu düşünülen hastalıklar; Alzheimer, anksiyete bozuklukları, Tablo 3. Magnezyum eksikliğine yol açabilecek muhtemel nedenler ve klinik bulguları Melatonin ve düşük Mg düzeyleri, insan temporal loblarındaki epileptiform aktivitenin eşik değerini düşürmektedir 19. Yapılan elektrofizyolojik çalışmalarda Mg eksikliğinde epileptiform bölge potansiyellerinin ortaya çıktığı görülmüştür 19. Bu potansiyellerin görülme sıklığı her vakada melatonin uygulanması sonucunda 10-100 nmol/L ilk değerinden nmol/L azalmıştır. Çocuklarda ve yeni doğanlarda hipomagnezeminin klinik etkileri araştırıldığında yeni doğanlarda sıklıkla rastlanan klinik bulgular diare 41 % prematüre doğumlar 24 % neonatal hepatitler 20 % respiratuar distres sendromu 5 % çocuklarda ise nöbet 30 % 16, renal hastalıklar 26 % metabolik asidoz 18 % idiyopatik apne 14 % taşikardi 10 % olarak tespit edilmiştir 20. Mg iyon seviyeleri beyaz hipertansiflerde normotansiflerden daha düşük olarak belirlenirken siyah hipertansiflerde normotansiflere göre önemli fark bulunmamıştır 21. Diyetteki Mg eksikliğine bağlı kardiyomiyopati geliştiği gösterilen bir çalışmada 22 Mg eksikliği olan hayvanların doğal bir antioksidan olan alfa tokoferol ile tedavisi yapılmış, lezyonların sayısında ve ölçüsünde belirgin azalma olmuştur. Bu bulgulara göre, kronik hipomagnezemi serbest radikallerin aşırı yapımına bağlı proinflamatuvar bir durumla sonuçlanmış, sonradan dokunun antioksidan kapasitesi yok olmuş ve oksidatif doku yıkımı meydana gelmiştir. Oksidatif hasar ve Mg eksikliği kardiyovasküler hastalıklara eşlik etmektedir. Mg eksikliğinin oksidatif hasarı destekleyip desteklemediği araştırılan akut miyokard infarktüslü hastalarda Mg düzeyinde, total glutatyon ve E vitamini seviyelerinde azalma ve serum malondialdehid düzeyinde artış gözlenmiştir. Sonuç olarak, Mg eksikliğinin oksidatif hasarı postiskemik miyokardiyuma dönüştürdüğü ve antioksidanların Mg eksikliğinin prooksidan etkilerine karşı rolü olabileceği ortaya konmuştur 23. Sudaki sertlik ile kardiyovasküler hastalık mortalitesi arasında bir ilişki kurulmuştur. Magnezyum ve kalsiyumdan fakir su içenlerde kardiyovasküler hastalığa yakalanma oranı daha fazladır. Amerika Ulusal Bilimler Akademisinin ülke çapında yaptığı Magnezyumun klinik önemi-Görmüş ve Ergene 73 Predispozan faktörler Klinik bulgular İlaç tedavileri Elektrolit anormallikleri Furosemid % 50 Hipokalemi % 40 Aminoglikozidler % 30 Hipofosfatemi % 30 Amfoterisin Hiponatremi % 27 Digitaller % 20 Hipokalsemi % 22 Sisplatin,siklosporin Kardiyak bulgular Diare sekretuar tip İskemi Alkol Aritmiler Diabetes mellitus Digital toksisitesi Akut MI Hiperaktif SSS sendromu *Parantez içindeki rakamlar eşlik eden hipomagnezemi oranlarını göstermektedir. MI Miyokard infarktüsü, SSS Santral sinir sistemi anjina, aritmi, astım, bağırsak bozuklukları peptik ülser, Crohn hastalığı, kolit, besin allerjisi, böbrek taşları, depresyon, fibromiyalji, hipertansiyon, hipoglisemi, insomnia, kalp hastalığı ateroskleroz, yüksek kolesterol ve trigliserit, konjestif kalp yetmezliği, kas krampları, kas zayıflığı ve yorgunluğu, konstipasyon, kronik yorgunluk sendromu, Lou Gehrig hastalığı, migren, mitral valv prolapsusu, miyopi Mg eksikliği olan anneden doğan çocuklarda, multipl skleroz, obezite, osteoartrit, osteoporoz, otizm, otoimmun bozukluklar, Parkinson hastalığı, primer pulmoner hipertansiyon, Raynaud hastalığı, romatoid artrit, sendrom X, serebral palsi Mg eksikliği olan anneden doğan çocuklarda, serebrovasküler olay, tip 1-2 diabet ve tiroid bozukluklarıdır düşük, yüksek ve otoimmün; düşük Mg T4’ü azaltır. Wistar albino ratlarda iskemi reperfüzyon grubunda kontrol grubu ile karşılaştırıldığında eritrosit Cu-Zn- SoD aktivitelerinin ve plazma Zn-Cu konsantrasyonlarının anlamlı derecede arttığı gözlemlenmiş Katalaz aktivitesinde ise belirgin bir düşme gözlenmiştir 17. Hem Mg eksikliği hem de oksidatif stres, yaşlanmada ve yaşla ilgili hastalıklarda patojenik faktörler olarak saptanmıştır. Bu iki faktör arasındaki bağlantı insanlarda çok açık olmamasına rağmen, deney hayvanlarında şiddetli Mg eksikliğinin oksidatif stresi artırdığı gösterilmiştir 18. Melatonin ve düşük Mg düzeyleri, insan temporal loblarındaki epileptiform aktivitenin eşik değerini düşürmektedir 19. Yapılan elektrofizyolojik çalışmalarda Mg eksikliğinde epileptiform bölge potansiyellerinin ortaya çıktığı görülmüştür 19. Bu potansiyellerin görülme sıklığı her vakada melatonin uygulanması sonucunda 10-100 nmol/L ilk değerinden nmol/L azalmıştır. Çocuklarda ve yeni doğanlarda hipomagnezeminin klinik etkileri araştırıldığında yeni doğanlarda sıklıkla rastlanan klinik bulgular diare 41 % prematüre doğumlar 24 % neonatal hepatitler 20 % respiratuar distres sendromu 5 % çocuklarda ise nöbet 30 % 16, renal hastalıklar 26 % metabolik asidoz 18 % idiyopatik apne 14 % taşikardi 10 % olarak tespit edilmiştir 20. Mg iyon seviyeleri beyaz hipertansiflerde normotansiflerden daha düşük olarak belirlenirken siyah hipertansiflerde normotansiflere göre önemli fark bulunmamıştır 21. Diyetteki Mg eksikliğine bağlı kardiyomiyopati geliştiği gösterilen bir çalışmada 22 Mg eksikliği olan hayvanların doğal bir antioksidan olan alfa tokoferol ile tedavisi yapılmış, lezyonların sayısında ve ölçüsünde belirgin azalma olmuştur. Bu bulgulara göre, kronik hipomagnezemi serbest radikallerin aşırı yapımına bağlı proinflamatuvar bir durumla sonuçlanmış, sonradan dokunun antioksidan kapasitesi yok olmuş ve oksidatif doku yıkımı meydana gelmiştir. Oksidatif hasar ve Mg eksikliği kardiyovasküler hastalıklara eşlik etmektedir. Mg eksikliğinin oksidatif hasarı destekleyip desteklemediği araştırılan akut miyokard infarktüslü hastalarda Mg düzeyinde, total glutatyon ve E vitamini seviyelerinde azalma ve serum malondialdehid düzeyinde artış gözlenmiştir. Sonuç olarak, Mg eksikliğinin oksidatif hasarı postiskemik miyokardiyuma dönüştürdüğü ve antioksidanların Mg eksikliğinin prooksidan etkilerine karşı rolü olabileceği ortaya konmuştur 23. Sudaki sertlik ile kardiyovasküler hastalık mortalitesi arasında bir ilişki kurulmuştur. Magnezyum ve kalsiyumdan fakir su içenlerde kardiyovasküler hastalığa yakalanma oranı daha fazladır. Amerika Ulusal Bilimler Akademisinin ülke çapında yaptığı bir araştırmada 24 suya eklenen kalsiyum ve magnezyumun kardiyovasküler ölüm oranını azaltabileceği tespit edilmiştir. İskemik kalp hastalarında, kardiyak aritmi teşhisi konulan hastalarda, diabetes mellituslu hastalarda, esansiyel hipertansiyonu olan hastalarda, hiperkolesterolemisi bulunan serum total magnezyum konsantrasyonu benzer düzeylerde olmasına rağmen, diabetiklerde ve aritmisi olanlarda iyonize Mg seviyeleri düşük bulunmuştur. Esansiyel hipertansiyonu olanlarda ise sağlıklı bireylere göre intra-eritrositer Mg seviyesinin anlamlı ölçüde yüksek olduğu görülmüştür. Bu durum esansiyel hipertansiyon saptanan hastalarda ileri sürülen Mg eksikliği teorisini desteklememektedir 25. Hücre içi magnezyum eksikliğinin nörolojik disfonksiyonu ve sıçanlarda beyin hasarının ardından ölüm oranını artırdığı ortaya konmuştur. Mg hem kalsiyum kanal blokeri hem de NMDA reseptör antagonisti olarak görev almaktadır. MgSO4’ın iskemik ve travma nedeniyle oluşan nöronal hasarı önlediği gösterilmiştir 26,27. Deneysel omurilik iskemisinden sonra da Mg tedavisi nörolojik disfonksiyonu iyileştirmiştir. Mg’un nöroprotektif etkisi kan akımının artışını vazodilatasyon yaparak sağlaması ile, hücre içi Ca birikimini önleyerek hücre ölümünü önlemesi ile ve hiperglisemik etkisiyle nöronları koruması ile açıklanmaktadır 26,27. Deneysel çalışmalar, hücre yoğunluğunda ortalama % 16’lık artış sağlayan magnezyumun, glutamatın neden olduğu glial hücre ölümünü tam olarak önleyememekle birlikte olayı etkileyen çok sayıda faktörden biri olabileceğini ortaya koymaktadır 28. Egzersiz de kan magnezyum seviyesini azaltabilir. Bu durum potansiyel stres etkisine, egzersiz sırasındaki terlemeye ve idrar ile atılımına bağlıdır. Mg eksikliğinin fiziksel performansı düşürebileceği gösterilmiştir 29. Bu amaçla, son zamanlarda sporcuların performansını artırmak için Mg verilmesi önerilmektedir 29. Hipomagnezemi hastane populasyonlarında da şaşırtıcı olarak yaygındır ve akut vakalarda kronik olanlara göre daha fazla rastlanır 30,31. Fakat sıklıkla fark edilmez ya da gözden kaçar. Eksiklik hipokalemi veya hipokalsemi ile sonuçlanabilir. Miyokardiyal Mg kaybı mitokondride miyokardiyal hücre ölümüne yol açan sodyum ve kalsiyum akımı ile sonuçlanabilir. Dolayısı ile düşük Mg konsantrasyonu çok çeşitli klinik durumların sebebi olabilir 32. Magnezyum seviyeleri arttığında glikojenolizi ve laktat oluşumunu bloke eder. Ayrıca yüksek enerjili fosfat bileşiklerinin yıkımını azaltarak adenozin difosfat, adenozin monofosfat ve inorganik fosfat artışını da engeller. Magnezyum voltaj kanallarına da etki ederek hücre içine kalsiyum girişini bloke eder. Magnezyumun nöral iskemi üzerinde koruyucu etkileri olduğu gösterilmiştir 33. Mg kaybına her zaman hipomagnezemi eşlik edemeyebileceği için Mg kaybı hipomagnezemi incelemelerinde gösterilenlerden daha yüksektir ve son tıbbi uygulamalar arasında en yetersiz teşhis edilmiş elektrolit anormalliği olarak tanımlanır. Ama yine de Mg vücuttaki bütün sistemler için son derece koruyucu ve önemli bir elementtir Sonuç olarak, magnezyum sinir sisteminin ve kasların gevşemesini sağladığı için “Anti-stres minerali“ olarak da bilinir. Bu hayati mineral vücudumuzun vitamin C, kalsiyum, fosfor, sodyum ve potasyumu daha etkili bir şekilde kullanabilmesi için gereklidir. Kalp damarlarının esnekliğini sağlayarak kalp krizlerini önleyici etki gösterirken, damar genişletici özelliği kan basıncını azaltır. Düşük magnezyumlu diyet, fazla tuz alımı, alkol ve tiazid grubu diüretiklerin kullanımı magnezyumun idrarla atılımını artırarak bu elementin vücuttaki miktarını düşürür. Kaynak Gormus I Z,Ergene klinik önemi Genel Tıp Derg 2003;12269-75 KullanımlarıKullanımları Eczacınıza veya doktorunuza danışın. Previt + DHA Capsule nasıl kullanılır Eczacınıza veya doktorunuza danışın. İlgili Bağlantılar Previt + DHA Capsule hangi koşulları tedavi eder? Yan etkilerYan etkiler Eczacınıza veya doktorunuza danışın. ABD'de - Yan etkileri konusunda doktorunuza danışın. Yan etkileri FDA'ya 1-800-FDA-1088'de veya adresinde rapor edebilirsiniz. Kanada'da - Yan etkileri hakkında tıbbi tavsiye için doktorunuzu arayın. Yan etkileri 1-866-234-2345 numaralı telefondan Health Canada'ya bildirebilirsiniz. İlgili Bağlantılar Önleme + DHA Kapsülü yan etkileri olabilir. ÖnlemlerÖnlemler Eczacınıza veya doktorunuza danışın. İlgili Bağlantılar Gebelik, hemşirelik ve Previt + DHA Kapsülü'nü çocuklara veya yaşlılara uygulayan hakkında ne bilmeliyim? EtkileşimlerEtkileşimler Eczacınıza veya doktorunuza danışın. Tüm ilaçlarınızın bir listesini yanınızda bulundurun ve listeyi doktorunuz ve eczacınızla paylaşın. İlgili Bağlantılar Previt + DHA Capsule diğer ilaçlarla etkileşime giriyor mu? Previt + DHA Capsule kullanırken bazı yiyeceklerden kaçınmalı mıyım? aşırı dozaşırı doz Birisi aşırı dozda kalmışsa ve bayılmak veya nefes almakta zorlanma gibi ciddi semptomlar varsa, 911'i arayın. Aksi takdirde, derhal bir zehirlenme kontrol merkezi arayın. ABD vatandaşları, yerel zehir kontrol merkezlerini 1-800-222-1222 arasında arayabilirler. Kanada sakinleri il zehir kontrol merkezini arayabilir. notlarŞu anda bir monografi Doz Eczacınıza veya doktorunuza danışın. Depolama Eczacınıza veya doktorunuza danışın. İlaçları klozetten aşağıya doğru yıkamayın ya da talimat verilmedikçe bir drenajın içine dökmeyin. Süresi dolmuş veya artık gerekli değilken bu ürünü doğru şekilde atın. Ürününüzü nasıl güvenle imha edeceğiniz hakkında daha fazla bilgi için eczacınıza veya yerel atık imha şirketinize danışın. Bilgiler en son Temmuz 2016 tarihinde güncellenmiştir. Telif Hakkı c 2016 First Databank, Inc. GörüntülerAfedersiniz. Bu ilaç için görüntü yok. Previt Positive 90 Tablet Kategori Folik Asit , Vitamin A , Vitamin D3 , Vitamin C , Demir , Çinko , Niasin Vitamin B3 , Vitamin E , Pantotenik Asit Vitamin B5 , Vitamin B12 , Vitamin B6 , Bakır , Vitamin B1 , Vitamin B2 , Kalsiyum , Selenyum Ürün Mevzuatı Takviye Edici Gıda * 259,00 TL den başlayan taksitlerle!! Previt Positive 90 Tablet Marka Previt Positive Ürün adı Previt Positive 90 Tablet İçeriği Vitamin A A asetat - IU Vitamin A Betakaroten - 500 IU Vitamin D-3 Kolekalsiferol - 400 IU Vitamin C Askorbik Asit - 100 mg Demir as Ferrus Fumarat - 27 mg Çinko Çinko oksit - 25 mg Niasin Niasinamid - 18 mg Vitamin E α-tokoferol asetat - 11IU Pantotenik Asid d-Kalsiyum Pantotenat - mg Vitamin B-12 Siyanokobalamin - 4 mcg Vitamin B-6 Piridoksin HCI - mg Bakır Bakır Amino Asit Şelat - 2 mg VitaminB-2 Riboflavin - mg Vitamin B-1 Tiamin Mononitrat - mg Folat Folik Asit - 800 mcg Kalsiyum Kalsiyum Karbonat - 200 mg Kalsiyum Dikalsiyum Fosfat - 50 mg Selenyum L-selenomethionin - 20 mcg Kullanımı Günde 1 tablet alınması önerilir. YASAL UYARI TAKVİYE EDİCİ GIDALAR HAKKINDA UYARI Tavsiye edilen günlük kullanım dozunu aşmayınız. Takviye edici gıdalar normal beslenmenin yerine geçemez. Hamilelik ve emzirme dönemi ile hastalık veya ilaç kullanılması durumlarında doktorunuza başvurunuz. Çocukların ulaşamayacağı yerlerde saklayınız. İLAÇ DEĞİLDİR. Hastalıkların önlenmesi veya tedavi edilmesi amacıyla kullanılmaz. Tavsiye edilen tüketim tarihi TETT ve parti numarası ambalaj üzerindedir. Saklama koşulları Serin ve kuru yerde saklayınız. Beklenmeyen herhangi bir yan etkide doktorunuza ya da en yakın sağlık kuruluşuna başvurunuz. Yönetmelik gereği, internet üzerinden satışı yapılan ürünlere ilişkin reklam ve ilanların kullanıcıları yanıltıcı, eksik ve kamu sağlığını bozucu nitelikte bilgiler içermesi yasaktır. Bu nedenle; sitemizde satışı gerçekleştirilen ürünlere ilişkin, özellikle tedavi edilmesi gereken rahatsızlıkları önlediği, tedavi ettiği ya da tedavisine yardımcı olduğu ve/veya ilaç niteliğinde olduğu şeklinde beyanlara yer verilmemektedir. Site içerisinde ve/veya ürün detaylarında yer alan yazılar sadece bilgi amaçlıdır. Sağlık sorunlarınız ve tedavisi için mutlaka doktorunuza başvurunuz. KOZMETİK / DERMOKOZMETİK ÜRÜNLERİNDE TANITIM VE SAĞLIK BEYANI İLE İLGİLİ ÖNEMLİ UYARI Kozmetik / Dermokozmetik ürünleri İnsan vücudunun epiderma, tırnaklar, kıllar, saçlar, dudaklar ve dış genital organlar gibi değişik dış kısımlarına, dişlere ve ağız mukozasına uygulanmak üzere hazırlanmış, tek veya temel amacı bu kısımları temizlemek, koku vermek, görünümünü değiştirmek ve/veya vücut kokularını düzeltmek ve/veya korumak veya iyi bir durumda tutmak olan bütün preparatlar veya maddeler şeklindedir. Kozmetik ürünlerin, Hiç bir hastalığı tedavi ettiği, tedavisine yardımcı olduğu, hastalığı önlediği, önlenmesine yardımcı olduğu iddia edilemez. Kozmetik ürünlerin cildin alt tabakalarında ve kalıcı olarak etki ettiği iddia edilemez. Sitemizde belirtilen açıklamalar, üretici, ithalatçı firmaların sunduğu ürün etiketi, broşür gibi bilgi ve belgelere dayanmaktadır. Bu bilgiler ürünlerin vaad edilen etkilerinin kesin olarak gerçekleşeceği ya da yan etkileri olmadığı anlamını taşımaz. Tavsiye Et Son yıllarda birçok ülkede alternatif doğum yöntemlerinden biri olan “Suda Doğum” gebelere bir doğum seçeneği olarak sunulmaktadır. Suda doğum; bebeğin su altında doğumu anlamına gelmektedir. İlk suda doğum 1805 Fransa’da gerçekleşmiş olup, sonrasında Rusya’da başlamış, 1970’li yıllarda Dr. Michel Odent’in doğum havuzlarını kullanması ile tüm dünyada yaygınlaşmıştır. Türkiye’de ise ilk suda doğum 1993 yılında gerçekleşmiştir. Doğumun birinci ve ikinci evresinde kullanılan suyun doğum ağrısını azaltma , doğum süresini kısaltma, epizyotomi ve perineal yırtıkları azaltma ve anne memnuniyeti artırma gibi yararları olduğu bilinmektedir. Öte yandan, suda doğumun anne ve bebek üzerindeki risklerine ilişkin özellikle pediatri derneklerinin yayınları bulunmakta olup, bunun diğer doğum seçeneklerinden daha fazla olmadığı, bu konuda daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulduğu bildirilmektedir. Amacımız; doğum ağrısı yönetimi çerçevesinde suda doğum hakkındaki güncel ve kanıt temelli bilgileri okuyuculara aktarmaktır. Suda doğumun; şartlar hazırlanıp, uygun vakalar seçildiğinde gebelere sunulabilecek doğal bir yöntem olduğu açıktır. Ülkemizde sınırlı olan suda doğum imkanlarının yaygınlaştırılması gerekmektedir TANIM Yaşam kaynağı olan su, rahatlık, temizlik ve huzur anlamlarına gelir. İnsanın su ile birlikteliğinin en iyi örneklerinden olan, uterusta amnion sıvısı ile dolu bir ortamda yaşama başlayan üç günlük embriyonun %97’si, yetişkin bir insan vücudunun ise %50-70’i sudan oluşur. THALES tarafından da vurgulandığı gibi “ her şeyin özü olan suyun”Hidroterapi su ile tedavi amacı ile gevşetici ve rahatlatıcı etkileri nedeni ile uzun yıllardır alternatif bir doğum yöntemi olarak gebelere seçenek olarak sunulmaktadır. Bu kapsamda suda doğum water birth; doğumun herhangi bir evresinde gebenin suda bulunması veya su içinde doğumunu gerçekleştirmesi anlamında yandan suda doğum; bebeğin su altında doğumu anlamına gelmekte olup,suda doğan bebeklere de su bebekleri water baby denilmektedir. Suda gerçekleştirilen doğumlar, hastanede ya da evde özel kurulanhavuz veya küvetlerde yapılmaktadır. TARİHÇE İnsanlar ilk çağdan itibaren suyun terapötik etkisinden faydalanmışlardır. Hidroterapi özellikle ağrıları azaltma ve rahatlama amacı ile birçok hastalığın tedavisinde kullanılmıştır. Bu etkinin normal doğumlarda da kullanılabileceği fikri de oldukça eskilere dayanmaktadır. İlkel toplumlarda kadınların nehir ve göl kenarlarında doğum yaptıkları, eski Yunan ve Mısır, Pasifik adalarında suda doğum hikayelerinin anlatıldığı, Mısır’da ise suda doğum tasvir eden kaya resimlerinin olduğu bilinmektedir. Londra’da 1723 yılında basılan “Water Cures Su ile Tedavi” adlı kitapta da suyun doğum esnasındaki faydalarından bahsedilmektedir. İlk suda doğum 1803’de Fransa’da, kırk sekiz saat süren bir doğumda annenin rahatlamak için sıcak banyoya girmesi ve burada doğumun olmasıdır. Bu doğum “Societe of Practical Medicine of Montepoellier” de rapor edilmiştir. Bu konudaki ilk bilimsel çalışmalar ise 1960’lı yıllarda Rus Igor Tjarkovsky ile başlamış ve Erik Sidenbladh’ın suda doğum ve suda eğitim alan çocuklar ile ilgili “Water Babies A Book About Igor Tjarkovsky and His Method for Delivering and Training Children in Water” adlı kitabı çok ilgi çekmiştir. 1970’li yıllarda Fransız Dr. Michel Odent’in hastane ortamında doğum havuzlarını kullanması ile de yaygınlaşmıştır. Konu ile ilgili ilk makale 1983 yılında Odent tarafından Lancet dergisinde Fransa’da Dr Frederick Leboyer’in “Birth Without Violence-Şiddetten Uzak Doğum” vurgusu ile yenidoğanın doğum travması ve korkusu olmaksızın dünyaya gelmesinde ön koşul olan doğumun sessiz bir atmosferde ve sıcak bir ortamda gerçekleşmesinin önemi vurgulanmış olup; Amerika’da, 1985’li yıllarda Dr. Michael J. Rosenthal Kaliforniya’da bir suda doğum merkezini kurmuştur. Amerika’da suda doğumun popüler olmasının ardından 2004 yılında, ABD Gıda ve İlaç İdaresi FDA taşınabilir doğum havuzlarını tıbbi cihazlar kategorisinde sınıflandırmış, standartları belirlemiştir. Öte yandan, İngiltere’de Genel Sağlık Komitesi Birliğinin “Her doğum servisinde bir doğum havuzu olması gerektiği” yolundaki önerileri ile geniş çaplı araştırmalar başlatılmış olup, 1994 yılında, Kadın Hastalıkları Royal Koleji RCOG ve Ebeler Royal Koleji RCM tarafından suda doğum protokolleri yayınlanmış olup, halen güncellenerek kullanılmaktadır. Günümüzde başta İngiltere olmak üzere Avrupanın birçok ülkesinin yanı sıra, Kanada, Brezilya, Avusturalya ve Yeni Zelanda gibi birçok ülkede suda doğumun uygulandığı bilinmektedir. Amerika’da Barbara Harper’ın başını çektiği suda doğuma ilişkin “Gentle Births Choices” adlı kitap ve DVD’ler yayınlamıştır. İngiltere’de ise Aktif Doğum Hareketi’nin de kurucusu olan Janet Balaskas suda doğumun yaygınlaşmasında önemli rol ilk suda doğum 1993 yılında İstanbul’da yıllarda ülkemizde bazı özel hastanelerde hekim ve ebeler suda doğumu ailelere bir seçenek olarak sunmuş olup; kamu hastanelerindeki ilk suda doğum uygulamasının ancak 2005 yılı itibari ile “Sağlık Bakanlığı Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eği- tim ve Araştırma Hastanesinde” kurulan “Suda Doğum” ünitesi ile başladığını görmekteyiz. İlaveten, küçük bir ilçe hastanesi olan Akçakoca Devlet Hastanesinde de suda doğum havuzlarının kullanılması ile ilgili haberler basında da yer almıştır. Bunu suda doğum konusunda bilgi ve becerisi olan bir hekimin göreve başlamasına bağlayabiliriz. Bu da bize suda doğumla ilgili bilgi ve deneyimi olan hekim ve ebe/hemşirelerimizin sayısı artıkça daha nazik daha güzel doğumlar olabileceğini ve suda doğum sayısının artabileceği fikrini vermiştir. Suda doğumla ilgili ilk bilimsel makale ülkemizde Zekiye Karaçam tarafından kaleme alınmıştır. Ardından 1999 yılında Marmara Üniversitesinde Prof. Dr. Nuran Kömürcü danışmanlığında İlknur Ovalı Yıldızoğlu tarafından yüksek lisans çalışması tamamlanmıştır. Öte yandan suda doğum oranlarına bakıldığında; İngiltere’de doğumların yaklaşık %1’inin suda gerçekleştiği, Amerika Birleşik Devletleri istatistiki verilerinde yer almadığı için suda doğum oranı bilinmemekle birlikte, 2001 yılında ABD’de yapılan araştırmada en az 143 doğum merkezinde suda doğum seçeneğinin bulunduğu bildirilmektedir. Yine ABD’de 2009’da yapılan pilot suda doğum programları sonrası 2010’da yaklaşık 250 hastanede yapıldığı Kadın Sağlığı konferansında sunulmuştur. Benzer olarak İngiltere’de suda doğuma ilişkin 1992 yılında yayınlanmış olan rapor Winterton Report ile tüm doğum kliniklerinin suda doğum uygulamasına uygun hale getirilmesi öngörülmüş olup, günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır. İngiltere’de Nisan 1994 ile Mart 1996 tarihleri arasında yapılan bir çalışmada suda doğum oranı % olarak bulunmuş olup bunun %9’u evde doğumdur. Bu bağlamda bir doğum merkezi, doğum sırasında su kullanan kadınların %80’e vardığını rapor ederken diğeri bu oranı %79 olarak belirtmektedir. Verilerden anlaşılacağı üzere doğum sırasında su kullanımında geniş bir değişkenlik olduğu görülmektedir. Ülkemizde sağlıklı bir istatistik veriye ulaşmamakla birlikte Ankara Zekai Tahir Burak Hastanesinde bugüne dek beş yüze yakın suda doğum olduğu tahmin edilmektedir. AVANTAJLARI Doğumda suyun kullanımının pek çok avantajı vardır. Bu avantajlar, anne, bebek, ailenin diğer üyeleri üzerine olan olumlu etkiler olarak sıralanabilir. Literatürde suda doğuma ilişkin yapılan kanıt temelli en kapsamlı çalışmalardan biri Cluett and Burns Cochrane veri tabanını kullanarak yaptığı 3243 kadını içeren sistematik derlemesidir. Burada incelenen çalışmaların dokuzunda doğumun birinci evresinde erken ve geç sudan yararlanma ile ilgili çalışma yapılmış, iki tane- sinde birinci ve ikinci evrede suda doğum kullanılmış, bir tanesinde ise ikinci evrede suda doğum ile kontrol grubu karşılaştırılmıştır. Elde edilen sonuçlar; suda doğum uygulamasının, vajinal doğuma göre epidural, spinal veya paraservikal analjezi gereksinimini anlamlı derece azalttığı, doğumun birinci evresinin süresini kısalttığı anne memnuniyetini artırdığı, hiçbirinde mortalite ve morbidite veya respiratuar komplikasyonların görülmediği, suyun maternal ve yenidoğan enfeksiyonunun da herhangi bir artış yapmadığı, yenidoğanın 5. dakika Apgar skorunda herhangi bir fark görülmediği belirtilmektedir. Yine ilk dokuz randomize kontrollü çalışmada perineal travma, yırtık, müdahaleli doğum ya da sezaryen açısından yapılan meta analizde kontrol grubuna oranla farklılık olmadığı, doğumun birinci evresinde yararlanılan suyun ya da suda doğumun fetüs, yenidoğan ve gebe üzerine oluşabilecek olumsuz etkileri arttırdığına ilişkin hiçbir kanıt olmadığı bildirilmiştir. Son olarak, doğumun üçüncü evresinin suda geçirilmesine ya da farklı tipteki havuz ve küvetlerin kullanımının değerlendirilmesine ilişkin hiçbir çalışmaya rastlanmadığı belirtilmiştir. Benzer şekilde, Liu ve ark. tarafından yapılan çalışmada doğumun birinci evresinde suda doğum uygulaması yapılan gebeler ile geleneksel doğum yapan gebeler, ağrı VAS puanı, doğum şekli, kanama miktarı, Apgar skoru, yenidoğanın yoğun bakıma alınma durumu, postpartum 42. günde pelvik taban disfonksiyonu ve stres üriner inkontinans SUI semptomları açısından karşı-laştırılmıştır. Elde edilen sonuçlar, doğumun birinci evresinin suda geçirilmesinin, ağrıyı azalttığı 3 cm servikal dilatasyondan sonraki 30. ve 60. dakikada, sezaryen oranını düşürdüğü, postpartum 42. günde SUI semptomlarını azalttığını göstermiştir. Apgar skorları ile maternal ve neonatal kültür sonuçlarının ise her iki grupta benzer bulunmuştur. İsviçre’de 513 kadın üzerine yapmış oldukları prospektif gözlemsel çalışmada da, suda doğum yapan, birinci evrede suda kalan ve vajinal doğum yapan olmak üzere üç ayrı grupta, maternal ve fetal enfeksiyon oranı, obstetrik sonuç parametreleri ve ilgili laboratuvar parametreleri karşılaştırılmıştır. Anne ve yenidoğan enfeksiyon oranının, Apgar skoru, arteriyel ve venöz pH, yenidoğan yoğun bakım ünitesine kabul oranı gibi diğer fetal sonuç parametreleri ve laboratuar parametrelerinin gruplar arasında anlamlı bir farklılık göstermediği ve maternal enfeksiyon saptanmadığı gözlenmiştir. Obstetrik sonuç parametrelerinde ise daha az analjezi kullanımı, doğumun birinci ve ikinci aşamasının kısalması, suda doğumda epizyotomi oranının az görülmesi gibi olumlu sonuçlar saptanmıştır. Sonuç olarak; suda doğumun, geleneksel doğuma alternatif değerli bir seçenek olduğu, maternal ve fetal enfeksiyon oranı açısından geleneksel doğumla karşılaştırılabilir olduğu belirtilmiştir. Yeni Zellanda’da suda doğum yapan kadınların hikayelerinin analiz edildiği bir çalışmada, suda doğum yapan kadınlar, suyun kendilerini gereksiz müdahalelerden koruduğunu, kendilerine özel alan yarattığını, bir yalıtım görevi gördüğünü, hareket özgürlüğü sağladığını, kendilerini konforlu, rahat hissettirdiğini, doğum ve doğum ağrısına karşı olan korkularını azalttığı, ağrı ile baş edebildikleri ve odaklanabildikleri ve kendi kendilerine doğum yapabildiklerini ifade etmiştir. Ülkemizde suda doğuma ilişkin yapılan çalışmada ise, konvansiyonel vajinal doğum ve epidural analjezi ile vajinal doğum yapanlarla kıyaslandığında; suda doğuranlarda, doğumun özellikle 2. ve 3. evrelerin çok kısalmış olduğu, VAS skorlarının düştüğü, analjezi ve oksitosin ihtiyacınnın belirgin olarak azaldığı, epizyotomi oranın daha düşük bulunduğu bildirilmiştir. Bu çalışma sonuçlarını incelediğimizde anneye ve bebeğe yönelik olumlu etkileri şu şekilde sıralayabiliriz; ANNEYE YÖNELİK AVANTAJLARI ANNEYE YÖNELİK AVANTAJLARI Doğumda kullanılan ılık su, kasları gevşetmekte, adrenalini düşürüp, endorfin hormonunun açığa çıkmasına ve yükselmesine neden olup, ruhsal rahatlama sağlamaktadır. Kasların gevşemesi, hormonların değişimi,suyun kaldırma kuvvetinin birleşimi ile uterusa giden kan miktarı artmakta, uterusun kasılmaları daha az ağrılı olmaktadır. Bu durum, doğum eyleminde uterusun daha iyi kasılmasına, doğum sürecinin daha kısa olmasına ve anne memnuniyetinin artmasına yol açmaktadır. Bu olumlu etkileri sıralayacak olursak; Ilık su içinde perine rahat gevşer, doğum süresi kısalır. Suyun kaldırma kuvveti etkisi, annenin vücut ağırlığını azaltır. Su içinde hareket özgürlüğü ve pozisyon değiştirme olanağı sağlar. Doğum ağrıları ile daha rahat baş edilebilir ve kadın ağrıları daha az hisseder. Doğumda ilaç/analjezi kullanımı ve müdahaleler azalır. Doğuma odaklanması kolaylaşır. Epizyotomive perineal hasar görülme oranı azalır. Anne rahatlığı ve memnuniyeti artar. Gebenin doğuma aktif katılımı sağlanır. Sezaryen oranları düşer. Gebe ile eşi özel, yeni olumlu bir doğum deneyimini paylaşır. BEBEĞE YÖNELİK AVANTAJLARI BEBEĞE YÖNELİK AVANTAJLARI Suda doğum anne gibi bebeği de olumlu olarak etkiler. Bebek uterus içindeki ılık su kesesinden ılık su havuzunda annesinin kollarına yumuşak bir geçiş yapar. Kendini güvende hisseder. Annenin rahat doğumu, bebeğinde rahat doğmasını sağlar. Anne karnında amnion sıvısı içindeki bebek, tekrar sıvı ortama ve annesinin kollarına geldiğinden dolayı terk edilmişlik ve panik duygusu yaşamaz. Bebek ilaç ya da müdahaleli doğumların yan etkilerinden korunmuş olur. Yer çekiminin suda azalması, annenin oturarak doğum yapması, akıcı bir doğum yaşanması bebeğin beyin hücrelerinin zarar görmesini engeller. Anne, baba, diğer kardeşler dahil tüm aileyi etkileyen olumlu bir doğum deneyimi ,bebeğin hayatını da pozitif yönde etkiler. DEZAVANTAJLARI Literatürde yapılmış olan bazı çalışmalar suda doğumun anne ve yenidoğan açısından potansiyel komplikasyonları olabileceğini vurgulamaktadır. Bu olumsuz etkileri sıralayacak olursak; ANNEYE YÖNELİK DEZAVANTAJLARI Annede hipertermi, dehidratasyon Enfeksiyon Postpartum kanama Su embolisi BEBEĞE YÖNELİK DEZAVANTAJLARI BEBEĞE YÖNELİK DEZAVANTAJLARI Solunum güçlüğü, Konvülziyon, Hipoksik iskemik ensefolapati Neonatal enfeksiyonlar Su ile bulaşan Fetal taşikardi, hipertermi Neonatal polisitemi, hiponatremi Kord rüptürü neonatal hemoraji ile birlikte Su yutma/boğulma Fetal/neonatal ölüm Özellikle pediatri hekimleri ve derneklerinin suda doğumun neonatal olumsuz etkileri üzerine görüşleri yer almaktadır. Bu çalışmalardan bazılarını inceleyecek olursak; Pinette ve ark. yapmış oldukları çalışmada; suda doğum ile ilişkili olası komplikasyonlar olarak; suda boğulma, neonatal hiponatremi, su ile bulaşan neonatal enfeksiyon, neonatal hemoraji ile birlikte görülen kordrüptürü, hipoksik iskemik ensefalopati ve yenidoğan ölümünü bu çalışmaların, suda doğumlar ile suda olmayan doğumları kıyaslayamadığı ve iyi tanımlanmış olmadığı bildirilmiştir. Ayrıca çalışma sonucunda, suda doğum düşünen kadınlara, bilinçli bir karar verebilmeleri için, suda doğumun potansiyel zararlarını da içeren dengeli bir bilgi ve danışmanlık verilmesi gerektiği, suda doğumun güvenirliliği ile ilgili sonuçların kafa karıştırıcı olduğu, yapılan çalışmalardan elde edilen verilerin yetersiz olduğu, fetus/yenidoğan üzerine olası zararlı etkilerini belirlemek için geniş kapsamlı bir randomize kontrollü çalışmaya ihtiyaç duyulduğu belirtilmiştir. Öte yandan, Avustralya’da suda doğuma ilişkin yapılmış en geniş çalışma özelliği olan bir kohort çalışmada, on yıla 2000-2009 yılları arası ait doğumlar retrospektif olarak incelenmiş, doğumun ikinci evresinde suda doğum yapan gebeler ile yapmayan gebeler maternal ve neonatal sonuçlar açısından karşılaştırılmışlardır. İki grup arasında doğumun birinci ve ikinci evresi süresi, doğum sonu kan kaybı açısından fark bulunmaz iken, suda doğum yapanlar da hiç epizyotomi açılmamıştır. Suda doğan bebeklerin hiçbirinin 1. Dakika Apgar skoru 7 ya da altında bulunmaz iken, 5. Dakika Apgar skorları her iki grupta benzer bulunmuştur. Suda doğan sekiz bebek çocuk bakım odasına gönderilmiş olup bunlardan üçü beslenme güçlüğü çekmiş ancak bu bebeklerin hepsi daha ileri bir bakıma ihtiyaç duymadan zamanında evlerine taburcu edilmiştir. Young ve Kruske yayınlamış oldukları diğer bir çalışmada, suda doğuma ilişkin yapılmış araştırmaları incelemişlerdir. Bu inceleme sonucunda, literatürde yer alan suda doğuma ilişkin karşıt görüşlerin kanıt temelli olmada yetersiz kaldığını ve kadınların suda doğum yapmasını engelleyici girişimciler için yeterli olmadığının ortaya çıktığını belirtmişlerdir. Ayrıca, ülkedeki sağlık ile ilgili komisyonların kadınların güvenliğinden ve efektif suda doğum seçeneğine ulaşabilmeleri için gerekli önlemleri almadan sorumlu olduklarını yandan, Amerikan Pediatri Akademisi Fetüs ve Yenidoğan Komitesi 2005 yılında yaptığı açıklamada suda doğumu desteklemediklerini bildirmişlerdir. Ardından, ACOG Amerikan Jinekoloji ve Obstetri Derneği ve Amerikan Pediatri Akademisinin 2014 yılında yayınlamış olduğu komite görüşü incelendiğinde; öncelikle, suda doğum ile ilgili yapılmış çalışmaların sınırlı sayıda olduğu, küçük gruplarda yapıldığı, kanıt temelli çalışmalara çok fazla rastlanmadığı, suda doğum destekleyen araştırmaların genellikle retrospektif ve bir doğu merkezindeki deneyime ait çalışmalar olduğu, kişisel deneyim ve gözleme dayalı bulunduğu, makalelerin bilimsel açıdan yeniden değerlendirme şansı az olan çalışmalar olarak nitelendirildiği bildirilmiştir. Ayrıca suda doğumun fizyolojik avantajlarına ilişkin gerek insanlar üzerinde gerek hayvanlar üzerinde yapılmış herhangi bir çalışma bulunmadığı, sıklıkla çalışmaların suda doğum şeklinde geçse de sonuç ve etkileri bakımından birinci evre ve ikinci evre sonuçlarının değişkenlik gösterdiği, bunun sebepleri arasında çalışmalarda suda doğumda kalış süresini farklı, kullanılan havuz ya da kūvetin, suyun derecesinin, derinliğinin farklılığı gibi etkenlerin rol oynadığı ifade edilmiştir. Bu nedenle suda doğuma ilişkin çalışmalardan elde edilen verilerin etkisinin sınırlı olduğu ve genellenemediği vurgulanmıştır. Bu bağlamda Cochrane veritabanı tarafından 2009 yılında yapılan bir 3243 kadını içeren randomize kontrollü on iki çalışma sonuçları dikkate alınmış ve incelenmiş fakat RCT çalışmanın sonuçlarının tutarsız olduğuna dikkat çekilmiştir. Bunun gerekçesi olarak ACOG elde edilen suda doğuma ilişkin olumlu ve anlamlı sonuçların suda doğum ile birebir ilişkili olduğunu söylemenin güç olduğunun başka faktörlerin de etkili olabileceğinin vurgusu yapılmış, bireysel ya da Cochrane veri tabanındaki çalışmaların hiçbirinde yenidoğana ilişkin yararlarından bahsedilmediğinden söz edilmiştir. ACOG özetle, doğumun birinci evresinde sudan yararlanılması doğumda ağrı veya anestezi kullanımını azaltma ve süreyi kısaltma yönünde olumlu sonuçlarla ilişkili olsa da, perinatal sonuçları olumlu etkilediğine dair bir kanıt olmadığını bildirmektedir. Doğumun birinci evresinde suyun kullanımının engellenemeyeceğini, ikinci evrede güvenli ve etkili suda doğumun henüz kanıtlanamadığı, özellikle suda doğumun maternal ve fetal yararlarının ilişkilendirilemediği bildirilmektedir. Bu gerçekler ve yenidoğanda nadir fakat ciddi yan etkilerin olduğu vaka raporları göz önüne alındığında, doğumun ikinci aşamasında suda doğum uygulaması sadece uygun tasarlanmış klinik araştırma kapsamında, aydınlatılmış onam alınarak yapılmalıdır şeklinde görüş bildirmiştir. Suda doğumun doğumun birinci evresinde kullanılabilmesi için doğum yapacak adayların seçimi, küvet ve havuzların bakım ve temizliği, enfeksiyon kontrol prosedürleri, anne ve fetüsün suda iken uygun aralıklarla monitorizasyona ilişkin kesin protokollerin oluşturulması, kadınların sudan çıkarılmasını gerektirecek acil maternal veya fetal komplikasyonların ne olduğunu belirten bir protokol hazırlanması gerekliliğini vurgulamıştır. Benzer şekilde, İspanya Pediatri Derneği, İspanya Neonatoloji Derneği ve İspanya Kadın Hastalıkları ve Doğum Derneği Perinatoloji Bölümü’nün suda doğuma ilişkin yayınladıkları görüşte; İngiltere ve Amerika’daki birliklerin görüşleri, elde edilen yayınların incelenmesi sonucunda, suda doğumun sadece kontrollü klinik çalışmanın bağlamında düşünülmesi gerektiği bildirilmiştir. Bunun nedeni olarak da suda doğumun, yenidoğan sağlığı üzerine herhangi bir yararı olduğu ya da güvenli olduğuna dair yeterli veri olmaması ile bilimsel kanıt eksikliğinin olması, ciddi komplikasyon veya fetal ölüm ile belgelenmiş klinik vakaların varlığının bulunması taraftan, İngiltere’de “RCOG” ve “RCM” komplikasyonu olmayan tüm sağlıklı gebelerin suda doğum yapmalarını kapsamda, İngiltere’de 1992 yılında yayınlanmış olan “Winterton Report” adı verilen rapor ile tüm doğum kliniklerinin suda doğum uygulamasına uygun hale getirilmesi öngörülmüş olup, suda doğum yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır. Sonrasında, İngiltere’de “RCOG” ile “RCM”, 2006 yılında suda doğuma ve komplikasyonsuz sağlıklı gebelerin doğumuna ilişkin bir klinik rehber yayımlamış olup,2012 yılında bu rehber “RCM” tarafından güncellenmiştir. Suda doğumun olumlu etkilerine ilişkin bilgilerin yanı sıra ebelerin suda doğum konusunda eğitim almaları, RCOG/RCM’nin 2006 yılında yayınladığı protokol çerçevesinde uygulamalarını yürütmeleri gerektiği bildirilmektedir. İngiltere’de National Institute for Health and Clinical Excellence NICE 2014 tarihli yayınladığı rehberindeki kanıt bildiriminde, suda doğumun doğum ağrısı ve bölgesel analjezi kullanımını azalttığı, diğer doğumlarla kıyaslandığında suda doğumun olumsuz sonuçları ile ilgili anlamlı farklılıklar yarattığına dair kanıt olmadığı, doğumda suyun kullanım zamanı ile ilgili, suda doğum için hijyen koşulları ve tedbirlerine ilişkin, özellikle doğumun ikinci evresinde su kullanımının neonatal sonuçlar üzerinde etkisi ile ilgili yeterli kanıt bulunmadığı bildirilmiştir. Ülkemizde suda doğuma ilişkin yapılan bir çalışmada, konvansiyonel vajinal doğum ve epidural analjezi ile vajinal doğum yapanlarla kıyaslandığında suda doğuranlar arasında yenidoğan yoğun bakım ihtiyacı ve Apgar skorları açısından fark bulunmadığı, çalışma dönemi boyunca hiç yenidoğan ölümü veya yenidoğan enfeksiyonu saptanmadığı bildirilmiştir. Yine ülkemizde suda doğumun yenidoğan sonuçlar üzerine yapılan bir diğer çalışma sonucunda, belirli koşulların sağlanması koşulu ile suda doğumun yenidoğanlar için güvenli bir yöntem olduğu belirtilmiştir. Özetle, literatürde yapılan çalışmalardan elde edilen verilerin yetersiz olduğu, fetus ve/veya yenidoğan üzerine olası zararlı etkilerini belirlemek için geniş kapsamlı bir randomize kontrollü çalışmalara ihtiyaç duyulduğu, yukarıda belirtilen dezavantajların hiçbirinin diğer doğumlara oranla suda doğumlarda daha fazla görüldüğü ya da suda doğuma bağlı olarak geliştiğine dair kesin bir kanıtın bulunmadığı yapılan çalışmaların tümünde bildirilmektedir. SUDA DOĞUM YAPMA KOŞULLARI KİMLER SUDA DOĞUM YAPABİLİR? Gebelere alternatif bir doğum seçeneği olarak sunulan suda doğumu yapabilecek gebelerde bir takım koşullar yer almaktadır. Bu koşulların bazıları pratikte farklılık gösterse de suda doğum yapma koşulları şu şekilde sıralanabilir Öncelikle anne adayı suda doğum isteğini belirtmiş ve doğumunu yaptıracak kişiye onay vermiş olmalı, Gebelik haftası 37. hafta ve üzeri olan riskli olmayan gebelikler gebeliğin ilk günden itibaren izlenmiş olmalı ve eğitimlere katılmalıdır, Sistemik hastalığının bulunmaması, Evde yapılacaksa hastaneye en fazla 45 dakika uzaklıkta olması, Servikal dilatasyon en az 4-5 cm olmalı, Tek fetus olmalı, çoğul gebelik Tercihe bağlı Uterus kontraksiyonları düzenli ve güçlü olmalı, Vajinal kanaması olmamalı, HIV/ AIDS hastalığı olmamalı, Tercihe bağlı Amniyotik mayi mekonyumlu olmamalı, Fetal distress olmamalı, Makat geliş olmamalıdır Tercihe bağlı Önceden sezaryen olan gebeler olmamalıdır Tercihe bağlı İngiltere’de RCOG ve RCM komplikasyonu olmayan tüm sağlıklı gebelerin suda doğum yapmalarını desteklemektedir. Pozitif B grubu streptokok taşıyıcılığının suda doğum için kontrendike değildir. KİMLER SUDA DOĞUM YAPAMAZ? Doğum Öncesinde Gebelkte annenin ateşi 38 C üzerine çıkması herhangi bir enfeksiyon olması, Amnionitis, Fetal distres, Herhangi bir riskli durum nedeni ile takip edilen gebeler, Travayda ilaç ve aneztezi uygulanan gebeler, Amnion sıvıısında mekonyum bulunması gibi durumlarda suda doğum önerilmez. Doğumda Malprezentasyon, Baş Pelvis uygunsuzluğu Makrosomi hikayesınin olması, İntrauterın gelişme geriliği Dr ebe hemşirenin yaptığı muayene bulgularına göre suda doğuma uygun görmemesi gibi durumlarda suda doğum önerilmez. SUDA DOĞUMDA KULLANILACAK MALZEMELER 1. Kalıcı Jakuzi tipi ya da Taşınabilir portable Havuz seti 2. Suda kullanılabilecek doppler aqua sonical 3. Termometre yüzer tip 4. Seyyar tip havuz boşaltma pompası dalgıç pompa ve musluk/hortum adaptörü 5. Hortum yeterli uzunlukta 6. Omuza kadar uzanan eldivenler veteriner tip 7. Su geçirmez Kıyafet/önlük/gözlük dr ve ebe kullanacak 8. Süzgeç suyu temizlemek için 9. Ektra havlu ve battaniye 10. Sabun suya girmeden yıkanmak için 11. Havuzu temizlemek için solüsyon 12. Pamuk, Tampon, steril gazlı bez ve ped 13. Böbrek küvet 14. Derece anne ve bebeğin ateşini ölçmek için 15. Isı kaynağı 16. Işık kaynağı/seyyar halojen lamba 17. Doğum seti 2 klemp, 1 makas 18. Aspiratör, Oksijen tüpü, tıbbi ilaçlar acil durumlar için Suda doğumda genellikle Polivilin PVC ve fiberglas malzemeden üretilmiş olan Kalıcı jakuzi tip ve Taşınabilir Portable olmak üzere iki tip havuz kullanılır. 1Kalıcı Jakuzi Tip Bu havuzlar hastanelerde kuruludur. Doğumun birinci ve ikinci evresinde de kullanılabilir. Suda doğum havuzları hazır bulundurulmalı ve 24 saatte bir boşaltılmalı ve havuz temizlenip tekrar doldurulmalıdır. Kullanılan su çeşme suyudur. Bazı doktor ve ebeler tuzlu suda doğumun daha emniyetli olabileceğini önermektedir. Doğum sonrası su ve diğer atıklar tıbbı atık kurallara göre uzaklaştırılmalıdır. Hastane enfeksiyon kontrol komiteleri rutin örnekler alınmalı ve kültürleri incelenerek, havuzların denetimi sağlanmalıdır. 2 Taşınabilir SeyyarPortableHavuzlar Evde yada hastanede kullanılabilir, kiralanabilir yada satın alınabilir. Havuzların montajı çabuk yapılabilir, Havuz suyunu boşaltmak için dalgıç pompalarda mevcuttur. Antiseptikle temizlenebilir, kurulanır ve saklanabilir. Doğum havuzu, ister hastanede ister evde olsun geniş rahat hareket edebilecek büyüklükte geniş odalarda, arka planda sessiz bir ortamda kurulmalıdır. Havuz çok değişik boyutlarda ve şekillerde olabilir. Doğum yapacak kişi ebe/doktor birlikte büyüklüğüne karar verebilir ancak en azından bir kişinin rahat edebileceği büyüklükte olmalı, renk olarak genelde mavi ve beyaz gibi açık renkler tercih edilmelidir. Doğum havuzunda suyun ısısı çok önemlidir. İdeal ısı en fazla 37-38C ısıda olması önerilmektedir. Suyun ısısı havuzda bulunan termometre ile devamlı ölçülmelidir. Suyun ısısı düşerse hemen sıcak su ilavesi yapılabilir. Ayrıca, havuzlarda suyu kimyasal maddelerden temizleyen su filtresi bulunmalıdır. Günümüzdeki havuz kitlerini içinde iç yüzey için ayrı bir yedek kılıf/örtü vb. bulunmaktadır. DOĞUM EYLEMİ Suda doğum eyleminde gebe, doğumun birinci evresinde sadece suyun rahatlatıcı etkisinden yararlanabilir ve doğumunu suyun dışında gerçekleştirebilir, ya da doğumunun tüm evrelerini de suyun içerisinde gerçekleştirebilir. Doğumun Birinci Evresi Suda doğum için uygun olan ve aydınlatılmış onam alan gebeler servikal dilatasyon 4-5 cm olduktan sonra mümkünse gebe havuza gir meden önce duş aldırılarak havuza alınırlar. Suyun sıcaklığı C arasında olmalı, havuzun 2/3’ü su ile dolu olmalıdır anne oturur pozisyonda suyun seviyesi göğüs hizasına kadar olmalıdır. Annenin hayati bulguları ANTA ve bebeğin FKH fetal kalp hızı, servikal dilatasyon ve efasman, fetüsün pozisyonu, amnion kesesinin açılıp açılmadığı, kontraksiyonların sıklığı izlenmelidir suyun içinde takip edilmeli ve doğumun ilerleyişi izlenmelidir. Doktor /ebe doğumda her an gelişebilecek riskli durumlara karşı hazırlıklı olmalı, her- hangi bir risk oluştuğunda gebeyi sudan çıkarıp gerekli müdahaleyi yapmalıdır. FKH değerlendirmek için özel suda kullanılabilen “aqua sonıcial” el dopleri kullanılabilir. İngiltere’de National Institute for Health and Clinical Excellence NICE 2014 tarihli yayınladığı guideline rehberindeki kanıt bildirimine göre saat başı suyun sıcaklığı ve annenin vücut ısısı ölçülmeli, doğum yapan kadının konforu sağlanmalı, suyun sıcaklığı üzerinde çıkmamalı, maternal vücut ısısının yükselmesi nedenle gebenin hidrasyonu sağlanmalı, idrarını boşaltmaya da teşvik edilmelidir. Sudaki kontamine maddeler özel süzgeç yardımı ile temizlenebilir. Gebe, öğrendiği ağrı ile baş etme yöntemlerini burada kullanabilmelidir. Örneğin gebenin seçeceği terapötik etkisi olan bir müzik, su, dalga sesi, yunus sesi ile müzik terapi uygulanabilir. Doğumun İkinci Evresi Her gebe kendisi için en rahat pozisyonu kullanmalıdır. Genellikle çömelme pozisyonunda daha rahat doğum olabilir. Doğumda gebe ve fetüs yakından izlenmeye devam edilmelidir. Bebeğin başını gözlemleyebilmek ve perine değerlendirmek için özel ayna kullanılabilir. Bebeğin başı çıkıma geldiğinde anne bebeği yukarı çekmeye teşvik edilmelidir. Genellikle bebeğin başının doğumunda el manipülasyonuna gerek duyulmadan doğmaktadır. Bebeğin doğumu tamamlandıktan sonra, bebeğin vücudu suyun içinde, sadece başı su dışında kalacak şekilde, başı nazikçe/dikkatlice annenin omzuna yaslanmalıdır. Bebeğin tüm vücudu doğduktan sonraki ilk 10-20 saniye içinde sudan çıkarılmalıdır Eğer başın doğumunun ardından omuzlar iki kontraksiyon sonrası çıkmıyorsa annenin ayakta dur- ması sağlanır / havuzda doğuma son verilmesi gerekebilir. Bu süreçte, bebeğin suyu aspire etmemesine ve kordun kopmamasına dikkat edilmelidir. Bu arada bebek sıcak tutulmalı, ılık bir havlu/kompres sarılmalıdır. Umblikal kord klemplenir, 3-5 dakika sonra, bazen de plesanta çıktıktan sonra dilerse babaya da kestirilebilir. Anne havuz içinde hemen emzirmeye cesaretlendirilir. Bebeğin doğumunda sonraki kayıtları yapılmalıdır. Doğumun Üçüncü Evresi Bu evrede doğum yapan kadınlar isterse suyun dışarısına çıkartılarak plesantası doğurtulabilir ya da suyun içerisinde plesanta doğar sonrasında sudan çıkabilirler. Anne havuz içinde/dışında oturur ya da yatar pozisyonda iken plesanta klasik yöntemle doğurtulur. Umblikal kordun kesilmesinden sonra bebek kurulanır havuz dışına alınır. Yenidoğanın 1. ve 5. dakika Apgar Puanları değerlendirilip kaydedilir. Havuz içinde kanamanın değerlendirilmesi zordur. Havuz suyunun renginin koyuluğuna bakılabilir ama doğru bir değerlendirme ve sonuç olmayabilir. Doğum sonrası annede kanama ve uterus involüsyonu kontrolü yapılmalıdır. Annenin doğum sonrası perineal yırtık vb. yönünden değerlendirilmesi gerekir. Eğer epizyotomi yapılmışsa, bunun tamiri onarımı havuz dışında yapılır..Bu süreçte anneye enerji verecek meyve suyu ve sıvı içecekler verilebilir. Annenin eşi ve bebeği ile bu özel anı paylaşmasına izin verilmelidir. Doğum sonrası izlemler için randevu verilir, yapılan tüm işlemler yazılıolarak rapor edilir. Doğum sonrası, suda doğumda kullanılan küvet ya da havuzların üretici firmanın talimatlarıgöz önünde bulundurularak, mikrobiyoloji departmanı ile ortak oluşturulmuş olan protokol çerçevesinde temizliği sağlanmalıdır. SONUÇ Günümüzde Türkiye’de birçok özel ve devlet hastanesinde kadın doğum hekimleri ve ebeler bilgi ve becerilerini geliştirerek, ailelere suda doğumu bir seçenek olarak sunabilmelidir. Suda doğum özellikle biz ebeler için geleneksel rol ve görevlerimizi yeniden kazanabileceğimiz bir doğum şeklidir. Suda doğumla ilgili ülkemizde de sınırlı sayıda yayına ulaşılabilmektedir. Daha fazla sayıda suda doğumlar ve bunların sonuçlarının tartışıldığı makaleler yazılması gereklidir. Suda doğum için gerekli şartlar hazırlandığında, uygun vakalar seçildiğinde, eğitimli ve deneyimli bir ekip oluşturulduğunda, maternal ve fetal anlamda gerekli bakım ve izlem yapıldığında, özellikle enfeksiyonlara yönelik önlemler alındığında gebelere sunulabilecek doğal bir yöntem olduğu, doğum ağrısı ile başetmede etkin bir seçenek olduğu çok açıktır. Ülkemizde sınırlı olan suda doğum imkanlarının yaygınlaştırılması, doğum ünitelerinin suda doğum seçeneğine uygun hale getirilmesi, başta ebeler olmak üzere doğum ekibinin tüm üyelerinin eğitilmesi gerekmektedir. Böylelikle ebelerin doğuma ilişkin rolleri arttırılarak normal doğumun teşvikinde, sezaryen doğum oranlarının düşürülmesinde önemli bir rol oynayacağı akılda tutulmalıdır. Kaynak Toker E, Uran İ birth. Turkiye Klinikleri J Obstet Womens Health Dis Nurs-Special Topics 2015;1387-95

previt positive omega yan etkileri