🌨️ Öykü Yarışmasında Birinci Olan Öykü
12:54 Birinci Fotokampın Hasadı Başladı 12:10 Karaoğlan Koleji, Milli Eğitim Camiasıyla Buluştu 15:15 “7 milyon yıllık mağaranın kalbine 214. kez giriyoruz”
Köyünü anlattığı öyküsüyle MEB’in yarışmasında birinci oldu MİLLİ Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) düzenlediği öğretmenler arası kısa öykü yarışmasında birinciliği, Ankara'da İngilizce Öğretmeni Müzeyyen Alver, "Aşıklar Kahvesinin Hüznü" adlı öyküsüyle kazandı.
Gençler Arası Öykü yarışmasında birinci oldu. Yarışma sonucuna göre dereceye giren isimler düzenlenecek olan törenle ödüllerini Gençlik ve Spor Bakanı Dr. Mehmet Kasapoğlu'ndan
Gençler Arası Öykü Yarışması"nda, Hatay'ın Kırıkhan ilçesi İbn-i Sina Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi 11.sınıf öğrencisi Sıla Şerife Altay Türkiye birinciliğini elde etti. Yarışma sonucunda birinci olan Altay'a 30 Haziran 2022 tarihinde Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından gerçekleştirilecek olan törende dizüstü
Birinciler Bodrum’dan. Muğla genelinde düzenlenen "Ailem ile Hayalimi Çiziyorum" konulu resim yarışması ve "En Büyük Değerimiz: Ailemiz" konulu öykü yarışmasında anaokulu ve ilkokul kategorisinde Bodrumlu öğrenciler birinci oldu. Öğrenciler, bisikletle ödüllendirildi. Kovid-19 salgınını önleme mücadelesi kapsamında
Öykü Yarışmasında ödül alan yarışmacıların isimleri ve sıralamaları ise şu şekilde oldu; 1.Kategoride “Hastalık” eseri ile Nail Karakaya birinci; “Yangın” eseri ile Ayşe Özlem Demir ikinci ; “Bu Vatanın Askerleri” eseriyle Gamze Kandemir üçüncü; “Adsız Ordu” eseriyle Rahime Hilal Ulusoy dördüncü
şeklinde konuştu. Öykü Yarışmasında ödül alan yarışmacıların isimleri ve sıralamaları ise şu şekilde oldu;1.Kategoride "Hastalık" eseri ile Nail Karakaya birinci; "Yangın" eseri ile Ayşe Özlem Demir ikinci ; "Bu Vatanın Askerleri" eseriyle Gamze Kandemir üçüncü; "Adsız Ordu" eseriyle Rahime Hilal Ulusoy dördüncü
C6iwO. Trabzon'da, Adalet Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı'nca ülke genelinde düzenlenen "Karanlığı Aydınlananlar" adlı öykü yarışmasında bölge birincisi olan eski hükümlü düzenlenen törenle Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğinde, eski hükümlülerin istihdamı konusunda ön yargıları kırmak, sosyal ve ekonomik anlamda toplumsal duyarlılığı geliştirmek amacıyla Avrupa Yetişkin Öğrenimi Gündemi 4 Projesi kapsamında, denetimli serbestlik yükümlüleri ve eski hükümlülere yönelik "Karanlığı Aydınlananlar" öykü yarışmasında, "Kambur kelimeler" isimli öyküsüyle bölge birincisi olan Engin Koç, altınla ödüllendirildi. Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı Toplantı Salonu'nda düzenlenen ödül törenine, Trabzon Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Tuncel, Trabzon Denetimli Serbestlik Müdürü Zafer Gün, Trabzon E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürü Mesut Yıldız, Trabzon Barosu Başkanı Sibel Suiçmez, öykü yarışmasında dereceye giren Engin Koç ve il koruma kurulu üyeleri töreninde konuşan Trabzon Cumhuriyet Başsavcısı Tuncel, denetimli serbestlik uygulamalarının önemli mesafeler kat ettiğini belirterek, 2005 yılı öncesi ceza adalet sistemimizde daha çok hapis ve para cezası uygulanırken denetimli serbestlik sisteminin kurulmasından sonra gerek yetişkin gerekse çocuk sanık şüpheli ve hükümlülere yönelik kamu kurumunda ücretsiz çalışma, hapis cezasının konutta infazı, bir eğitim kurumuna devam etme ve özellikle eğitim ve iyileştirme programlarına katılma gibi alternatif bir takım tedbirler uygulanarak ceza adaleti en iyi şekilde yerine getirildiğinin altını çalışmalarla suç ve suçlunun giderek azaltıldığı sağlıklı bir toplum yapısına ulaşmanın amaçlandığını aktaran Tuncel, toplam 167 kişinin katıldığı "Karanlığı aydınlananlar" isimli öykü yarışmasına Trabzon Denetimli Serbestlik Müdürlüğü adına 3 eski hükümlünün katıldığı yarışmada "Kambur kelimeler" isimli öyküsüyle Engin Koç'un bölge birincisi olduğunu hükümlü Engin Koç ise herkesin bin engelli adayı olduğu bir hükümlü adayı da olabileceğini girmesi dolayısıyla hayatını ertelemek zorunda kalmasının kendisini ve ailesini derinden etkilediğini aktaran Koç, hem denetimli serbestlik müdürlük personelinin sağlamış olduğu olanaklar hem de devletin eski hükümlülere sağladığı istihdam konusunda bilgilendirmeleri sonucu hayata tutunduğunu belirterek, denetimli serbestlik müdürlüğü personeline desteklerinden dolayı teşekkür etti. milli eğitim bakanlığı Adalet Bakanlığı Trabzon Adalet Güncel Haberler
Edebiyat Tarih 17 Haziran 2018 Yazar Bilimkurgu Kulübü Türkiye Bilişim Derneğinin TBD bu yıl yirmincisini düzenlediği bilimkurgu kısa öykü yarışması için başvurular başladı. Tam yirmi yıldır yerli bilimkurgu edebiyatımıza birçok yetenekli yazar ve onlarca kısa öykü kazandıran yarışma, ülkemizin en uzun soluklu bilimkurgu organizasyonu olarak da tarihi öneme sahip. Edebiyatımıza Bilimkurgu Öyküleri Remzi Kitabevi, 2005, Yörüngeden Çıkanlar Rodeo, 2011 ve Dünyalılar İletişim Yayınları, 2016 adlı üç tane öykü antolojisi hediye etmesinin yanı sıra, bilimkurguseverlere düşlerini ve düşüncelerini sergileme fırsatı vererek ciddi bir boşluğu da yirmi yıllık mazisinde kimler yok ki? Müfit Özdeş, Orkun Uçar, Aşkın Güngör, Murat Başekim, Funda Özlem Şeran, Tevfik Uyar gibi günümüzde kitaplarını keyifle okuduğumuz pek çok yazarın yolu bir şekilde bu yarışmayla kesişmiş. 20. yılını kutlayan TBD Bilimkurgu Öykü Yarışması’nı, bizzat yarışmadan ödül alma gururunu yaşamış yazarlara sorduk. Onlar için bu yarışma ne anlam ifade ediyor? Katılmayı düşünenlere yönelik tavsiyeleri neler? İşte ödüllü yazarların kaleminden TBD Bilimkurgu Öykü Yarışması…Sinan İpekProxima’ya Son Yolcu 2010 ve Çivi 2013 Öyküleriyle Birincilik ÖdülüTBD ile ilk maceram nasıl başladı tam olarak bilmiyorum. Yarışmanın varlığından nasıl haberdar oldum? Tek hatırladığım Datça’da öğretmenlere ait bir tesiste tatil yaparken bir yandan da öykü yazmamdı. Öyküyü yazıp bitirmem üç gün sürdü. Sonuçta öykümü gönderdim ve heyecanla sonucu beklemeye başladım. Bu arada yarışma şartnamesini bir kez daha okumak geldi aklıma. Okudum ve şok oldum. Çünkü öykülerin 2000 kelimeyi geçmemesi gerekiyordu, oysa benimki 4000 kelimenin üzerindeydi. Nasıl böyle bir hata yaptığıma şaşsam da iş işten geçmişti. Gelecek sene yeniden katılmaya karar ay sonra aklımda bir konu vardı. Kendi kendime geliştirdiğim bir edebiyat teorisine uygun olarak yazacaktım öykümü. Teorik olarak insanları etkilemesi gerekiyordu, ama bir türlü yazmayı başaramadım. Daha doğrusu yazdığım şeyler sönük geliyordu bana. Kendi yazdığımdan kendim hoşlanmıyordum. Üstelik iğneyle kuyu kazar gibi duraklayarak yazdığım için tadı tuzu olmayan bir metin ortaya çıkıyordu. Bu canavarı kendi ellerimle nasıl yarattığıma şaşıyordum. Oysa aklımdaki konu süperdi ve üstelik teorik olarak da etkileyici olması gerekiyordu ama olmuyordu. Çok gerilmiştim. Bu arada evdeki hiçbir sese ve harekete katlanamadığımı fark ettim. Yalnız kalmalıydım. Eşime karşı dairede oturan kayın pederimin evine geçeceğimi ve öyküyü orada yazacağımı söyledim. Tatilde oldukları için ev boştu. Bilgisayarın başına oturdum. Gözlerimi yumdum, derin bir nefes aldım ve ilk cümleyi yazdım. Maalesef yine olmamıştı. Kötü gidiyordu. Ne yapmalıydım? Olayı anlatmaya nereden başlamalıydım?Cesaretimi topladım, kendime bir bardak çay doldurdum ve kafamı çalıştırdım. Öyküyü en can alıcı, en merak uyandırıcı noktadan başlatmalıydım. Üstelik olayları üçüncü tekil şahsın değil, birinci tekil şahsın gözünden anlatmalıydım. Böylece anlattığım deneyimleri kendim yaşıyormuş gibi hissedebilecektim. Nitekim öyle de yaptım. İlk cümleyi yazdım. Basit bir cümleydi. Derin bir hibernasyon uykusundan uyanan ve kendini oldukça değişmiş bulan birinin gözünden yazılmıştı. Bu sade cümlede olayın özeti vardı. O cümlede öykünün taslağını, embriyonunu gördüm. Kendiliğinden çıkıvermişti. Ana hatlarıyla olayların nereye varacağını bilsem de spesifik ayrıntıları tasarlamış değildim henüz. Ama sorun yoktu, çünkü bunları anlatıcının kendisi de bilmiyordu. Bilinmeyen bir ortamda bulmuştu kendini. Sonra yavaş yavaş başına geleni keşfedecekti. Onunla birlikte ben de öyküyü keşfedecektim. Yazarken aklıma daha önce gelmeyen şeyler geliyordu ve bunlar da öyküyü alıp götürüyordu. Sanki öyküyü bir başkası yazıyor gibiydi. Elbette bu bir başkası bilinçaltımın ta kendisiydi. Bilinçaltımızın olağanüstü bir potansiyeli vardır, ona güvendiğimiz zaman bize yol gösterir. Nitekim büyülenmiş gibi geçen birkaç saatin ardından öykü bitmişti ve oldukça da hoş olmuştu. Eşim o sıra hamileydi. Öyküyü ona okudum ve ağladığını görünce öykü çocuk doğuran bir kadınla ilgiliydi “bu iş tamam” dedim. Nitekim yarışmada birinci oldum ve büyük bir sevinç iki yıl yarışmaya yine katıldım ama kazanamadım. Ondan sonraki yıl yine birinci oldum. Bu kez öykü kendiliğinden ortaya çıkmadı ve yazması çok uzun sürdü. Elimde pek de öyküye benzemeyen bir taslak metin vardı. Bu metin üç boyutlu yazıcılar hakkında alınmış notlardan ibaretti ve maalesef öyküye benzemiyordu. Diyebilirim ki yaklaşık olarak altı ay boyunca bu metnin üzerinde çalıştım ve sonunda yarattığım kahramanın deneyimlerine dayanarak öyküye benzemesini sağladım. Ne de olsa bir öyküde olaylar kahramanların deneyimlerini anlatmalıydı. Aksi takdirde düşüncelerimiz ne denli doğru olursa olsun, eldeki metin makale ya da deneme olmaktan öteye geçemezdi. Öykücü yarattığı kahramanın beynine soktuğu bir probla onun deneyimlerini algılamalı, hissetmeli ve bunu da en anlaşılır cümlelerle kağıda dökmeliydi. Ben de öyle gönderdiğimde bu kez derece alacağımdan o kadar emin değildim. Çünkü öykü fazla didaktik bulunabilirdi. Ama yine kazandım. Bu kez müjdeyi internet sitesinden değil, jüri üyelerinden birinden aldığım maille öğrendim. Üstelik, öykümle ilgili gurur okşayıcı şeyler yazılmıştı bu mailde. Hayatım boyunca aldığım en güzel, en cesaretlendirici sözlerdi olarak bazı metinler kolayca, adeta kendiliğinden ortaya çıkarken, bazı metinlerin üzerinde çalışmanız, hatta acı çekmeniz gerekebiliyor. Bu bir serüven ya da yolculuktur. Bu serüvende günlük güneşlik, yemyeşil tropik denizlerde seyahat edebileceğiniz gibi, fırtınalı mercan kayalıklarında geminizi de kaybedebilirsiniz. Önemli olan öyküye objektif olarak yaklaşmak, onun gerektirdiği anlatım tarzını ve kahramanları bulmak, öykünün hatalarını tespit edip gidermektir. Bu bir binanın planlanması gibi sıkıcı bir süreç olabildiği gibi, bir partiye katılmak gibi eğlenceli de olabilir. Sonuç olarak öykü kendine uygun tarzda yazılmalıdır. Bu tarzı bulacak olan da yazarın kendisidir. Yolunuzu aydınlatması için diğer yazarların yazdığı başarılı metinleri incelemelisiniz. Onların sorunları nasıl çözdüğünü görmeye çalışmalı ve buna odaklanmalısınız. Siz olsaydınız o öyküyü nasıl yazardınız?Ancak bu kadarı yetmiyor tabii ki. İnsan psikolojisi, tarih, edebiyat, toplum ve sanatın diğer dalları konusunda sağlam alt yapınız olmalı… Böylece işiniz kolaylaşacaktır. Peki ama yeterli tecrübeniz yoksa öykü yazamaz mısınız? Elbette yazabilirsiniz. Ama o zaman duygularınıza daha çok bu arada asla unutmayın ki yazar olmak istiyorsanız, dil bilgisini asla ihmal etmemelisiniz. Hatalı dil bilgisi bir yazarda çok çirkin en sevdiğim yönlerinden biri de dereceye giren öykülerin neden ödüle layık görüldüğüne dair kısa bir metin yazmaları. Bu metinler –en azından benim öykülerim için— şaşırtıcı derece isabetli değerlendirmelerdi. Bu da jürinin ciddiyetini ve ehil kişiler olduklarını BaşekimSalyangoz 2011 ve SOSYAL ve ilahi koMEDYA 2012 Öyküleriyle Birincilik ÖdülüTBD Bilimkurgu Öykü Yarışması çok uzun zamandır devam eden, saygın, güçlü bir platform. Her sene üç yüze yakın yazar adayı bu kalenin kapılarını zorlayıp surlara kendi sancağını dikmek istiyor. Haklılar, TBD Bilimkurgu Yarışması, bir yazarın kendi poetikasını ve daha da önemlisi özgüvenini, kendine inancını oluşturması için önemli bir imkan. Ben Salyangoz’ adlı hikayem ile bu yarışmanın 2011 senesi birincisi olduğumda, aynı sevinci yaşadım. Önce inanamama, sonra da gurur. Bir sene sonra Sosyal ve İlahi Komedya’ adlı hikayem ile bu kez de 2012 birincisi olduğumu öğrenince bir kez daha aynı duyguları yaşadım. O gün bugündür de yarışmaya katılmaktan men edildim, artık sadece bu sene, eski yılların derece sahiplerinden bu yarışmaya dair birkaç söz, belki de püf noktası ve tüyo yazma gibi bir ortak karar oluşunca ben de bir şeyler söylemek zorunda hissettim. Yarışmada üst üste iki sene birinci geldikten sonra elbette patikanız değişiyor. Geçen sene altıncı kitabım çıktı, neredeyse bir o kadar da antolojiye dahil olma mutluluğuna eriştim. TBD Birinciliği dışında da 2015 GİO En İyi Roman Ödülü’nü kazandım. Tüm bunlardan sonra geriye dönüp bakınca yarışmaya dair tek bir tüyo verebilirimYukardaki iki paragrafın anlatıcısı gibi olmayın!Aklı karışanlar için izah edeyim üst satırlarda yazan bilgiler veri değeri olarak tutarlı olsa da satırların arasına sızmış kibre dikkatinizi çekmek isterim. Yukarıdaki satırlardaki anlatıcı, usulca humble brag’ yani mütevazılık kisvesi altında gösteriş yapıyor. Çoktan havaya girmiş, kendi başarıları ile başı dönmüş ve şimdi bunu her gün tekrar tekrar dünyaya hatırlatmaya çalışıyor. Kısacası iyi halt böyle olmayın. En önemli tüyo bu siz, ben, hepimiz, bu işe kitap sevgimizden, uzayda görkemle ilerleyen gemileri, uzaylıları, lazer silahlarını veya bilimkurgunun baş döndürücü alegorilerini, Asimov’un Güneş Sistemi Öyküleri’ni; Korkunun Bütün Sesleri’ni, Jules Verne’i; Larry Niven’ı; Bradbury’nin insanlık durumuna ilişkin metaforlarını sevdiğimiz için girdik, fakat bir süre sonra kendi ismimizi, kitaplardan, hikayelerden daha çok sever olduk. Her gün kendimizi google’da aratır hikaye kurmayı seven insanlar için en tehlikeli şey bu narsisizm. Kibir. Ego. Bizzat Faust’un Paktı bu. Uzak durulması gereken en önemli unsur bu. Ego bir tür ateş gibidir, azı evi ısıtır, fazlası evi formül, sihirli formül aramamak. Tüyo, tüyo peşinde olmamak. Püf noktası bir püf noktası olmaması. Bir püf noktası veya sihirli formül kolaycılığına tenezzül etmemek, gözümüzün birincilikte değil, iyi bir hikaye üretmekte gün sosyal medyada saatler harcamayın, duruşlar, pozlar sunmayın. Bu işe ilk başladığınızda en sevdiğiniz faaliyet olan kitap okuma’yı hatırlayın, ona geri dönün. İnternet’in çoğunlukla bütün gün aynı fikirlerin geviş getirildiği berbat bir kıraathane olduğunu unutmayın. Yazar’ olmadan önce Okur’ olun. Hatta bırakın size başkaları yazar’ desin, kendinize yazar’ demeyin, yazar etiketini her yere yapıştırmayın. Okuyun, okuyun, okuyun. Gözleri en az iki numara bunlardan sonra göreceksiniz ki zaten sevdiğiniz hikayelerin ilhamı ile bir şeyler üretebilmenin mutluluğu, her tür dereceden de yarışmadan da isminizden de daha ayrı bir sevinç evet, tüm bunlar olduktan sonra, çok sık olmamak kaydıyla, ufak tefek başarılarınızı dünya ile paylaşın. Edebi sicilinizi, çok abartmadan, kendinizi fazla kaptırmadan ara sıra zikredin. Gerektiği kadar. Bu tür yazıların giriş paragrafında humble brag yapanlarla dalga geçerken, çaktırmadan siz de humble brag yaparak sayıp BaşalBeni Ölesiye Sevebilir misin? 2005 ile Birincilik, Hata Kanunları 2004 ile İkincilik, Dışardakiler 2002 ile Üçüncülük ÖdülüTBD bilimkurgu öykü yarışması benim yazma sevdamın en önemli köşe taşıdır. Ben aslında şair olmak istiyordum. İlk kez 1996 yılında bir edebiyat dergisinde şiirim yayınlanmış, 1997 yılında altı arkadaş, Kadıköy’de bir kafede haftada üç gün buluşup, sadece üç sayı devam eden bir edebiyat dergisi çıkarmıştık. Sonraki yıllarda birkaç dergide daha şiirlerimle yer almayı başarmıştım. 2001 yılında bir otomobil firmasının düzenlediği ulusal mikro öykü yarışmasında 1. olunca ve ödül olarak bilgisayar kazanınca yarışmalara katılmak çok iyi bir fikir gibi göründü. Çünkü o günlerde bilgisayarlar benim için çok pahalıydı ve ben eski bir daktilo ile türlü zorluklar yaşayarak, gaz lambası ışığında yazıyordum. Gaz lambası kısmına inanmadınız değil mi? Olsun yine de gaz lambası her zaman yazıya eskitilmiş bir hava katıyor! Şiiri bir süre ihmal edip kısa öykü yazmaya ağırlık verdim. 2002 yılında ilk kez TBD yarışmasını duydum. Tam hatırlamıyorum ama sanırım bağlanmak için dakikalarca uğraştığımız internette sörf yaparken, edebiyat sitelerinden birinde görmüştüm duyurusunu. Öykümü o kadar büyük bir hevesle hazırladım ki bilimkurgu öyküsü yazmak o günlerde en büyük keyfim olmaya başladı. TBD yarışmasına ilk kez katıldığım 2002 yılında 3. oldum. 2003 yılında yine katıldım ama dereceye giremedim. 2004 yılında 2. oldum ve ödül töreninde 1. lik ödülünü alan sevgili Aşkın Güngör’le tanıştım. O günden bugüne Aşkın neredeyse bütün kitaplarımın editörlüğünü yaptı. TBD yarışmalarının bana en büyük armağanı Aşkın Güngör dostluğu oldu belki de. Nihayet 2005 yılındaki yarışmada, gaz lambası ışığında aylarca uğraşıp, “bu sefer olmuştur herhalde” diyerek gönderdiğim öykümle ödülünü aldım. TBD yarışmalarının bilimkurgu edebiyatına ve benim öykü yazmama katkısı gerçekten çok büyüktür. Sonraki yıllarda da onlarca bilimkurgu öyküsü yazdım. 2008 yılında ödül alan öykülerimin de içinde olduğu “Hata kanunları” isimli bilimkurgu öyküleri kitabımı yayımladım ve ithaf bölümüne aynen şunları yazdım; “Düzenledikleri yarışmayla bilimkurgu edebiyatı için ölçülemez bir katkı yapan TBD’ye…” Hala bilimkurgu öyküleri yazıyorum, TBD yarışmalarında dereceye giren öyküleri ve yazarlarını takip ediyorum ve yakın gelecekte yeni bir bilimkurgu öyküleri kitabı yayımlamak istiyorum. Teşekkürler TBD, iyi ki Özlem ŞeranKapat-Aç 2017 ile Birincilik, Kullanım Kılavuzu 2014 ile İkincilik ÖdülüTürkiye Bilişim Derneği Bilimkurgu Öykü Yarışması’na üç kez katıldım ve ikisinde ödül aldım. İlki yanlış hatırlamıyorsam 2008 yılındaydı ve o zamana kadar yazdığım ilk bilimkurgu öyküsünü biraz değiştirip sonunu yazdığım başka bir öyküyle harmanlayarak göndermiştim. Acemiliğim etkisini gösterdi ve elbette kazanamadım. Ancak bu beni yıldırmadı, küstürmedi ya da başka arkadaşlar gibi yarışmaya, jüriye ya da kazananlara karşı hırslandırıp kızdırmadı. Aksine, yazarlık hayatımın başından beri yaptığım gibi kendimi geliştirip daha iyisini başarabilmek için daha çok çalışmaya ve öğrenmeye yıllarda özellikle yarışma için öykü yazmadım, bunun yerine aklıma iyi bir fikrin gelmesini bekledim. O fikir de 2013 yılında geldi; kafamda önce hiçbir zaman sevmediğim kullanım kılavuzları vardı, bir de teknolojiyle arası iyi olmayan huysuz bir amca koyacaktım öyküye. Kurguyu evirip çevirdim, yaz aylarında yazmaya başladım. Fakat bir türlü devamını getiremiyordum, bir şeyler eksikti. Yarışmanın son katılım tarihine az zaman kalmışken bir karar alıp öyküyü “demlenmeye” bıraktım, sonra tamamlayacaktım. O sene yarışmaya katılmadım, öyküyü bitirdim ama tam bir yıl sonra. Bu sefer “Kullanım Kılavuzu” da, ben de hazırdık ve hislerim beni yılında TBD yarışmasında ikinci oldum. Haberi aldığımda sevinçten fazlasıydı hissettiğim. Daha önce de yarışmalara katılmış, ödüller almış, hatta birincilik kazanmıştım. Ancak Türkiye Bilişim Derneği’nin sunduğu prestij ve güvenilirlik bambaşkaydı, hâlâ da öyle. Türkiye’de bilimkurgu gibi bir türe özel ve o türün gereklerine, niteliklerine uygun bir yarışmayı seneler boyu aynı çıtada sürdürebilmek ciddi bir vizyon ve emek istiyor. Bu özeni görünce insan da yazar olarak kendine ve kalemine özen gösterip bu tavra layık olmaya çalışıyor. Bu nedenle hiçbir zaman “Aman nasılsa ödül aldım, artık oldum,” diye düşünüp arkama yaslanmadım. Tersine, her zaman gidecek daha çok yolun, öğrenecek daha çok şeyin olduğunu bilerek çalışmaya devam hislerle 2016 yılına geldiğimizde elimde iki güzel fikir ve yazmam gereken güzel bir projenin yanı sıra tekrar katılmayı düşündüğüm TBD yarışması vardı. Yaz aylarının kısıtlı zamanında hangi konuyu öyküye dökmem gerektiğini ve hangi öyküyü projeye ya da yarışmaya göndereceğimi bilemeden kararı yine içgüdülerime bıraktım. “Kırmızı Buton” öyküsünü Pera Müzesi’nin Katherine Behar sergisi için özel olarak yazdım; oradaki teknolojik atıklar ve ışık saçan kımıl kımıl mouse’lar bana ilham vermişti. Öyle ki başlayıp devamını getiremediğim diğer öykü için de kafamda fikirler oluştu. Sonra o konuyu iki ayrı hikayeye böldüm ve böylece yıl sonunda karşıma çıkan başka bir harika projeye katılma şansım oldu. Cyberpunk türündeki “Matruşka” Bilimkurgu Kulübü’nün Yeryüzü Müzesi isimli bilimkurgu öykü seçkisinde yerini tamamlanmamış ve yine demlenmeye bırakılmış bir öykü kalmıştı. Kurgusal olarak Matruşka’nın devamı olarak planladığım hikayeyi yazmam 2017 yazını buldu. Nihayet “Kapat-Aç”ı bitirip gönderdiğimde içime sinen, ikiz kardeşini boynu bükük bırakmayan bir hikaye çıktı ortaya ve yanılmadığımı 19. TBD yarışmasında birincilik kazanarak gösterdi. Bu sefer duyduğum sevinç daha büyüktü, sonrasında gelen tepkiler de öyle. Yarışma tarihinde birincilik alan iki, toplamda ödüle layık görülen yanılmıyorsam on bir kadından biri olarak ayrı bir gurur ve sorumluluk hissettim; ancak ülkemizde bilimkurgu camiasındaki önyargılarla da ilk kez o zaman karşılaştım. Hatta iş jüriyi ve yarışmayı karalama çalışmalarına kadar vardı ne yazık ki. Tabii bu arada yılların emeği ve yeteneğim de göz ardı edildi ama olsun, nasılsa bu beni hep daha çok çalışmaya ve daha iyisini başarmaya itti. Türkiye Bilişim Derneği’ne benim gibi genç yazarlara bu fırsatı sunduğu için minnettarım, dilerim bu meşale senelerce elden ele aktarılarak yanmaya devam GüngörSevgilim Dans Edelim mi? 2004 Öyküsüyle Birincilik Ödülü TBD’nin 2004 yılı bilimkurgu öykü yarışmasında “Sevgilim Dans Edelim mi?” adlı öykümle birinciliği haberdar olmam da katılmaya karar vermem de tamamen tesadüfler dönemde Bu Yayınevi’nde görev yapıyordum. Bir işle ilgili internette araştırma yaparken haber sitelerinden birinde TBD’nin yarışma duyurusuna rastladım. Yanlış hatırlamıyorsam ya bir sonraki gün ya da birkaç gün sonra son başvuru tarihiydi ve aklımda bir öykü taslağı olmadığından katılmayı düşünmeden haberi kapatıp işime var ki haberin yankıları aklımdan bir türlü çıkmadı. TBD… Bilişim Dergisi… Bilimkurgu Öykü Yarışması… Sonunda “Çok kısıtlı bir süre kalmış olsa da ne yapabilirim?” diye düşünürken buldum öykü tasarlayıp yazmaya vakit olmadığına göre eski öykülerime başvurabilirdim ama hangisine? “Öykünün yayımlanmamış olması gerekir” şartı nedeniyle daha önce Atılgan Bilimkurgu Dergisi’nde yer bulmuş öykülerimi eledim. Derken aklıma “Sevgilim Dans Edelim mi?” geldi. Yine Atılgan için yazdığım bir öyküydü ama yeterli bulmadığımdan göndermemiştim. Tekrar okumamda bu kararımda hiç de yanılmadığımı gördüm. Ortada dişe dokunur bir şey var gibiydi ama yeterli ertesi gün iş olsa da sabahlamayı göze alarak “Sevgilim Dans Edelim mi?”yi sıfırdan yazdım. Başkarakter Flannery McCullers’ın kocası Thomas’la ilişkisi de kişisel sanrıları da biraz daha derinleşti ve işin içine giren yan karakterlerle konu bir öykü bütünlüğüne okumasını bitirir bitirmez öyküyü tam da istendiği şekilde e-postayla verilen adrese gönderdim ve… Sonra gerçekten de uzunca bir zaman TBD’nin öyküsüne katıldığım aklıma bile gelmedi. Ta ki yine bambaşka bir işle ilgili internette gezinirken karşıma çıkan şu başlığa kadar Türkiye Bilişim Derneği Bilişim Dergisi 2004 Bilimkurgu Öykü Yarışması başlıkla karşılaştığımda sonuçların açıklanma tarihini üç veya dört gün geçmişti ve bana kimse ulaşıp da “Yarışmayı kazandınız” dememişti. Dolayısıyla bunları idrak etmiş halde başlığa tıklarken hiç umudum yoktu ama sonuçta birinciliği kazandığımı yılında SHP’nin düzenlediği İnsan Hakları konulu öykü yarışmasında “Ve İp Gerildi” adlı öykümle de birincilik almış ve bir daha hiçbir yarışmaya katılmamıştım. TDB gibi bir oluşumun hele ki bilimkurgu içerikli yarışmasında birinci olmak beni daha sonra fazlasıyla onurlandıracak da olsa ilk anda hissettiğim şey sadece şaşkınlıktı.“Ben neden bu sonucu günler sonra internetten öğreniyorum?” diye düşünerek telefona sarıldım, iletişim telefonlarından birini aradım. Birkaç kişiye yönlendirildikten sonra aldığım yanıt şuydu. “Evet, birinci oldunuz. Ödül töreni için sizi bilgilendireceğiz.”Sadede geleyim…TBD birinciliği aldığımda dört kitabı yayımlanmış Ben Bir Kediyim, Düşler Diyarı, Gohor Cam Kent, Gohor Kurtlar Yolu, beşincisi de yayıma hazırlanan Aykolik bir yazardım. TBD’den aldığım ödül benim için bir onur ama “Yazma tutkunuzu arttırdı mı?” veya “Yayın dünyasıyla ilişkilerinizi güçlendirdi mi?” derseniz, ne yazık ki hayır. Bana herhangi bir olumlu yansıması şöyle de bir anım varBana birinciliği kazandıran “Sevgilim Dans Edelim mi?” Remzi Kitabevi tarafından kitaplaştırılan Bilimkurgu Öyküleri adlı seçkide yer aldı. O kitabın yayıma hazırlanması sürecinde Remzi’nin kadın editörlerinden biri telefonla bana ulaştı ve bazı hususlarla ilgili görüşmemiz gerektiğini söyledi. Gittim. Elinde öykümün çıktılarıyla bu hanımefendi yanıma geldi Ne yazık ki adını hatırlamıyorum. Bazı sözcükler ve denk geldikleri anlamlarla ilgili bir şeyler sordu, yanıtladım. Gideceğim sıra, “Sizi tebrik ediyorum, pek çok kitabını bastığımız yazarlarımızda bile böylesine iyi kurgulanmış öykülere, böylesine kusursuz imlaya çok az rastlıyoruz,” dedi, gururlandım, onurlandım, umutlandım, teşekkür ederek editöründen böyle övgü dolu sözler duyup da durmak olur mu? Elimde bitmeye yakın bir dosya vardı Olağan Mucizeler. Hemen bitirdim, ince işçiliğini yaptım, sıcağı sıcağına dosya haline getirip Remzi’ye sundum, “Bilimkurgu Öyküleri’nde Sevgilim Dans Edelim mi’ adlı öykümle yer aldım” demeyi özellikle unutmadım tabii. Her ne kadar “hani beni övmüştünüz, o benim işte hohhoyt” diyemesem de kim olduğumu anlayacaklarını da ne uzunca bir bekleyişin ardından Remzi’den aldığım bir ret ki bunların TBD ile de yarışmayla da doğrudan bağlantısı yok. Sadece yazarların aşması gereken engellerin neler olabileceğine dair küçük bir örnek gerçekte TBD’nin bu benzersiz yarışmayla büyük bir misyon üstlendiğini, bunu da çok iyi şekilde gerçekleştirdiğini düşünüyorum. Sinan İpek’in “Çivi” öyküsüyle birincilik aldığı sene yarışmada jüri olma onuru da yaşamış biri olarak bunun her sene prestiji biraz daha artan bir yarışma olduğunu UçarRahim 2007 Öyküsüyle Birincilik Ödülü2007 yılı TBD Bilimkurgu Öykü yarışmasında “Rahim” adlı eserimle birinciliği kazanmıştım. Bu benim ikinci kez bir öykü yarışmasına katılmam ve ikinci kez birinci bu birinciliklerin hayatımdaki etkisi anlatmak için birincisinden başlamalıyım…1987 yılında, üniversite birinci sınıftayken “Çakı” adlı ilk öykümü yazdım. Türk yazarlara ilgi olmayan yıllardı, daha sonra Orhan Pamuk “Kara Kitap” ve Metin Kaçan “Ağır Roman” ile bu önyargı duvarlarını yıkacaktı. Birkaç öykü yazdığım yazarlık serüvenim 1994 yılında sona erdi. Daha doğrusu ben yazar olamayacağımı düşündüm. Zaten önümde yazdıklarıyla geçinen bir yazar örneği de yoktu; medya kariyerime yılı sonunda Nilgün Birgül ve dostum Metin Demirhan çıkardıkları Nostromo Bilimkurgu Dergisi adına düzenledikleri öykü yarışmasından haberim oldu. Uzun süredir yazmadığım için ilk başta bu haberle hiç ilgilenmedim ama ödül olarak verilecek olan Giger desenli, sınırlı sayıda üretilmiş bir saat beni büyüledi. Gollum’un yüzüğe tutkusuna benzer bir şekilde saati istedim ve “Depo” adlı öykümle birinci yarışmaya katılırken birinci olacağıma birincilik 2000 yılı sonundaki ekonomik krizde işsiz ve parasız evde oturmak kaldığım zamanda bana profesyonel yazar olabileceğime dair umut sonu ortak yazarı olduğum politik kurgu “Metal Fırtına” romanı çıkmış ve aylarca çok satanlar zirvesinde kalmıştı. Ardından çıkardığım “Asi-Kara Gezgin” de birkaç baskı yapmıştı. Ama her taraftan eleştiri alıyorduk. Kitabın içeriği ve hızlı okunan, aksiyon yapısı, çok satması nedeniyle kimseye yaranamamıştık. Özellikle edebiyat çevresinde kitabın kendisi, yazarları, okurları çoğu ağır ve hatalıydı. Metal Fırtına zaten bir Dostoyevski romanı değildi, anlatım aksiyonu taşıyacak kadar basitti ama saldırılar dünyamızdaki lobilerin tekerine çomak sokmuştuk. Herkes tökezlememi, silinmemi bekliyordu. TBD yarışmasına, “Madem iyi bir yazar olarak görmüyorlar, kendimi ispatlayayım,” diye düşünerek, hırsla girdim. 2007 senesinde yine çok satan “Zifir” ve “Derin İmparatorluk” çalışmalarımın arasında, “Bu kesin birinci olacak,” diye düşünerek “Rahim” adlı bilimkurgu öykümü ki, “Rahim” adlı öykümün konusunu bulduğumda tıpkı ilk yarışmada olduğu gibi birinci olacağıma emindim. Rahim adlı öykümde gezegenleri inceleyip, şirketler için lisans veren bir uzay adamı ile onun korumaya kararlı akıllı elbisesinin yaşadıkları anlatılıyordu. Bu öykü “Kızıl Vaiz” adlı kitabımda bulunuyor.Birincilik haberini aldığım günü çok iyi hatırlıyorum. Metin Demirhan’ı 1 Kasım 2007’de beyin kanamasından kaybetmiştik. Bir-iki gün sonra yağmurlu, kasvetli bir havada onun cenazesine giderken telefon çaldı ve birincilik haberi aldım. Çok garip bir duyguydu. İlk öykü birinciliğimi kazandığım yarışmayı düzenleyen Metin’in cenazesine giderken ikinci öykü yarışması birinciliğimin haberi olarak ne hissettiğimi anlatamam ama kesinlikle sevinç değildi. Sadece kozmik bir şakaya acı bir şekilde gülmüş birincilikten sonra yazarlığım hakkında kim, ne düşünüyor umurumda olmadı. Ben ne olduğumu biliyordum artık. Zaten bir daha edebiyat üzerine olan yarışmalara katılacaklara tavsiyem ise, konuyu iyi seçmeleri ve jüri üyelerinin empati kurabilecekleri bir karakter ile kurgulamaları…Kadri Kerem KaranfilExTube 2016 Öyküsüyle Birincilik ÖdülüTürkiye Bilişim Derneği’nin düzenlediği bilimkurgu yarışması bu sene yirminci kez düzenleniyor. Tekrarlayayım, yirminci kez. Türkiye’de bilimkurgu türüne gönül verenler için muhteşem bir haber. Emeği geçenlere ve yarışmanın bugünlere ulaşmasını sağlayan isimlere ne kadar teşekkür etsek az. En güzel teşekkür, hayal dünyanızı klavyeniz ile birleştirmeniz ve yarattığınız öyküyü yarışmaya göndermeniz olur bıraktığımız yıllar içinde, bu prestijli ödüle uzananlara göz attığımızda birçok değerli isimle karşılaşıyoruz. Müfit Özdeş, Aşkın Güngör, Orkun Uçar, Akın Başal, Sinan İpek, Murat Başekim, Funda Özlem Şeran bu kalemşorlardan yalnızca birkaçı. 2016’da ExTube adlı öykümle birinciliğe layık görülerek bu isimlerin arasında yer almak benim için büyük gurur bu yarışmayı nasıl kazandım? Katılan iki yüz küsur öykünün yazarından farklı olarak ne yaptım? Size bu yazımda yalnız bilimkurgu türünde öykü yazmak değil, genel anlamda da yazmak üzerine birkaç tavsiyede bulunmak kuralı başta vereyim. Eğer yazmak istiyorsanız yapmaktan asla kaçamayacağınız iki şey var Sistemli bir şekilde yazmak ve sürekli okumak. Bu iki şey sizin olmazsa olmazınız. Hem okumaya hem de yazmaya ayıracak vakit bulamıyorum konuda anlaştığımıza sevindim. Peki neler okumalısınız? Yanıt Ne bulursanız. Tarih, felsefe, spor, arkeoloji, müzik, bilim, marangozluk… Aklınıza gelen, önünüze çıkan her konuda okumalar yapın. Düşeceğiniz en büyük yanlış, yalnızca yazdığınız türde okumalar yapmak olacaktır. Bu hamburger seviyorum diye sadece hamburger yiyerek yaşamaya çalışmaya benzer. Kimse sırf hamburger yiyerek yaşayamaz. Kahvaltı etmeli, sebze ve meyve tüketmeli, su içmelisiniz. Farklı okumalar yapmanız hem bilgi hem de hayal dünyalarınızı zenginleştirecektir. Bu sayede yazdıklarınızın derinliği de artacaktır. Çiçekçilik üzerine okumalar yaparsanız, yazdığınız bilimkurgu öyküsünde yabancı bir gezegende çiçekçilik yapan bir karaktere yer verebilir, bunu da inandırıcı biçimde Asimov’u örnek gösterebilirim. Asimov bunca kitabı yazabilmesini kütüphaneye ve kütüphane sayesinde ulaşabildiği farklı türlerdeki eserlere borçludur. Her şey babasının ona bir kütüphane kartı almasıyla başlar. Kütüphane Asimov’u tek kelimeyle büyüler. Burada Homeros’un eserlerini okuma fırsatı bulur. Yunan mitolojisi ile tanışır. Shakespeare’i okur. Kutsal kitabı okur. Tarih kitapları okur. Dünyanın güneşin etrafında döndüğünü, dinozorları ve buna benzer şeyleri çocuklar için yazılmış popüler bilim kitaplarından öğrenir. Charles Dickens’ı keşfeder. Bulduğu her kitap ona başka bir kapı açar. Eline geçen her şeyi büyük bir iştahla okur. Elbette bu okumalar yazarlık kariyeri için altın değerinde kısmını hallettik. Sıra geldi yazmaya. Öykü yazmak ustalık ister. Bir olayı az kelime kullanarak anlatmak ve bunu da etkileyici bir biçimde yapmak hiç de kolay değildir. Yine de kısa bir öyküyü bir oturuşta bitirebilirsiniz. Örneğin oturun ve başınıza gelen ya da tanık olduğunuz ilginç bir olayı kelimelere dökün. Bir sonraki sefer yazdıklarınızdan neleri çıkarabileceğinize bakın. Öykü saf olmalıdır. Onu fazla kelimelerden ve cümlelerden arındırın. Kendinize kelime sınırı koyabilirsiniz. Seçtiğiniz konuyu 700 kelimeyi aşmadan yazmaya çalışın yaparsanız gereksiz kelimeler ve cümleler kendiliğinden şeyleri yazmanızda fayda var. Böylece yazdıklarınız hem bilgi yanlışı içermez hem de daha inandırıcı olur. Bunu yaparken de kendi kelimelerinizi kullanın. Günlük hayatınızda kullanmadığınız kelimeleri yazarken de kullanmayın. Sırf cafcaflı olsun diye böyle kelimeler kullanırsanız iğreti durur. Ve en önemlisi yazdığınızdan keyif alın. Siz yazarken sıkılıyorsanız, başkasının onu keyifle okumasını başka konu da dünyaya bakmak ile ilgili. Yazar olmak istiyorsanız gözleriniz ve kulaklarınız her zaman açık olmalı. Başkalarının farkına varmadığı bir ayrıntı, bir ses, bir görüntü, bir sahne, bir insan, bir eşya sizin öykü konunuz olabilir. Edebiyatımızın büyük isimlerinden Orhan Kemal iyi bir gözlemciydi. Birlikte yaşadığı, birlikte fabrikada ya da tarlada çalıştığı, birlikte hapis yattığı, kahvede birlikte kâğıt oynadığı insanları yazdı; büyük eserlerini iyi bildiği bu insanların ve içinden geldiği zorlukların üzerine kurdu. Bu sayede başarılı oldu. Siz de iyi bir gözlemci topraklarda bilimkurgu yazarı olmak istiyorsanız içinde yaşadığınız toplumu sağlıklı bir biçimde gözlemlemelisiniz. Teknolojik ve toplumsal değişimleri dikkatle takip etmelisiniz. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bana TBD öykü yarışmasında birincilik getiren Extube adlı öyküm, hızla gelişen iletişim teknolojileri ve buna ayak uydurmakta zorlanan toplumsal yapı hakkındaydı. Bu öyküyü, sosyal medyanın ölümü bile nasıl trajikomik bir hale getirebileceğini gözler önüne seren bir haberden esinlenerek yazmıştım. Bir bilimkurgu yazarı olmak istiyorsanız toplum sizin esin kaynağınız olmalı. Teknolojiyi takip edin. Toplumu takip edin. Değişimleri ve değişimlere ayak uyduranlarla uyduramayanları takip edin. Değişimleri takip etmek için tarih bilginizi geliştirin. İçinde yaşadığımız bilişim toplumunu anlamak istiyorsak, sanayi toplumundan, tarım toplumundan ya da avcılık ve toplayıcılıkla yaşayan insanlardan bile haberdar en büyük hata ise sanki bu topraklarda yaşamıyormuş gibi öyküler yazılması. Karakteriniz Henry, Mary, George olur, lanet olsun diyerek sinirlenirse öykünüz inandırıcılıktan uzaklaşır. Bu öykü bir sabun köpüğünden farksızdır. Okuyucunun bir oflamasıyla patlar gider. Karakteriniz Ahmet olsun, Mehmet olsun, Şükrü olsun; maceralarını bildiğimiz topraklarda yaşasın, Orhan Gencebay dinlesin, kuru fasulye pilava bayılsın… Geçen gün İthaki Yayınları editörlerinden sevgili Burak Albayrak, “Bir eser ne kadar yerel olursa o kadar küresel olur,” dedi ki bu cümle çok hoşuma gitti. Yazdığınız öykü kendi kültürünüzü yansıtmıyor, aksine Amerikalı bir yazara ait gibi görünüyorsa türe nasıl bir katkı yapmış olabilirsiniz ki? Türe farklı bir ses kazandırmaya gayret edin. Bu noktaya özellikle dikkat etmenizi birkaç şey Meraklı olun. Öğrenmeye aç olun. Hayalperest olun. Hep çocuk kalın. Kendinize inanın. Size yazamayacağınızı söyleyenler mutlaka olacaktır. Yaptığınız işin saçma olduğunu düşünenler de olacaktır. Hatta size gülenler bile olacaktır. Ben hepsiyle karşılaştım. Hiçbirine aldırmadım. Siz de aldırmayın. Yazın ve okuyun, yazın ve okuyun, yazın ve okuyun… Durmayın ve pes etmeyin. Hayranı olduğunuz büyük yazarların, belki de sizin asla yaşamayacağınız zorluklardan geçerek o büyük yazarlara dönüştüklerini asla UyarSon Mektup 2012, Fırıldak 2013 ve Yüz Elli 2015 Öyküleriyle İkincilik Ödülüİçinden geçtiğimiz süreçte hemen hemen her geleneğin yıkıldığına şahit oluyoruz. Başta siyaset arenasında olmak üzere, bir yerlerde yazılı olmasa da teamüller gereği her daim korunan pek çok sosyal kurum, adet, gelenek bilhassa yıkılıyor. Yaşadığımız günleri cumhuriyet dönemine bağlayan anıtlar, binalar bile bu yıkım sürecinden nasibini alıyor. Bir köksüzlüğe doğru evriliyoruz. Anomidir bu. Normların yıkılıp yerine bir şey konamaması ve bundan doğan karmaşadır. Haliyle açığa da bir kimliksizlik, parçalanmışlık çıkarır. İnsanın güven duygusunu da zedeler bu ve nihayetinde kitlesel bir mutsuzluğu doğurur. Bundan olsa gerek ki siyasi partiler reklamlarında “Eski Türkiye” teması işler, Adile Naşit’in ninnileri, Barış Manço’nun programları, eskinin siyasi açık oturumları her zaman olduğundan çok daha fazla anılmaya, ilgi görmeye ve bir de metihle ve özlemle yad edilmeye insanlara, geçmişte güzel olanın tekrar mümkün olabileceği ya da her şeye rağmen bir şeylerin süreceği ve unutulmayacağı umudunu verdiği için gerekli bir vasıftır. Rasyonel olarak ona değer tesis eden bir yanı da vardır Bir şey köklüyse, yüksek olasılıkla zaman içerisindeki tüm olumsuzluklara rağmen ayakta kalabilmiş, hatta deneyim kazanmış, dolayısıyla hatalarını düzeltmiş, oluşan birikim sayesinde sürprizlere, acemiliklere açık değil bu yıl yirminci defa bilimkurgu yarışması düzenleyecek olan Türkiye Bilişim Derneği’nin bilimkurgu edebiyatımızdaki durumu da tam olarak böyledir. Bilimkurgu yazınımıza baktığımızda bunca yıldır istikrarlı bir biçimde hayatta kalabilmiş ve hala devam eden başka bir organizasyon yok. İstikrarı sayesinde oluşan itibarı da oldukça çetin rekabet şartları ortaya çıkarıyor, ki bu sayede de edebiyatımıza oldukça başarılı ve nitelikli öyküler dek TBD yarışmalarında üç defa 2012, 2013 ve 2015 ikincilik derecesi almış bir bilimkurgu yazarıyım ben de. 2012’de ilk defa katıldığım yarışmanın sonuçları açıklanıp da ikinci olduğumu gördüğümde sevinçten havalara sıçradığımı hatırlıyorum. Aradan geçen altı yıl içinde iki defa daha bu şerefe nail oldum. Bugünse yarışmanın jüri üyelerinden biriyim ve bu da beni onurlandırıyor. Çok başarılı öyküler okuyacağım için de oldukça heyecanlıyım. Nihayetinde sonuçlar açıklanmış mı diye TBD sayfasını tekrar tekrar ziyaret edip, orada adını gördüğünde mutluluktan zıplayacak, belki sevinç gözyaşları dökecek olan yeni yazarların duygularını da dolaylı olarak paylaşmış olan kazanacak elbette ama daha da önemlisi her durumda kazanan bilimkurgu edebiyatımız Yamanolİlk Görev 2016 Öyküsüyle İkincilik ÖdülüÖteden beri araştırma/inceleme yazıları kaleme almaya alışmış biri olarak, az sayıdaki öykü üretimlerimde de programlı hareket etmekten pek kurtulamıyorum. Hatta öyküye dönüşme potansiyeline sahip bazı fikirleri kafamın içinde yıllarca döndürdüğüm, inciğini cinciğini kurcaladığım olur. Bu doğum sürecinin başarıyla gerçekleştiğine ikna olduğum anda ise kolları sıvar ve kafamdakileri tek oturuşta öyküye döküveririm. Neyi nasıl yazacağım bellidir; karakterlere ve olay akışına bağımsızlığını ilan etme fırsatı tanımam. Yarattığım o düşsel evrenin tanrısı benimdir çünkü ve çizdiğim mutlak yazgının dışına hiçbir şey çıkamaz. Bunun iyi ve doğru bir yazım tekniği olup olmadığı konusunda ahkam kesecek değilim. Sonuçta her yazar kendi bildiğini Bilişim Derneği’nin düzenlenlediği 18. Bilimkurgu Öykü Yarışması’nda ikinciliğe layık görülen İlk Görev adlı öykümün yazım aşaması da bu şekilde gerçekleşti. İlk Görev, yaklaşık üç yıllık bir fikrin tek oturuşta ve iki kutu bira eşliğinde öyküye dönüşmüş haliydi. Solucan deliği, uzayda seyehat, nanoteknoloji, paralel evren, zamanda yolculuk, büyük patlama, paradoks gibi kallavi temaları aynı potada eriten ve muzır sonuyla da okuru şaşırtan masum ama kurnaz bir öyküydü. Bu karmaşık dokusu TBD Bilimkurgu Öykü Yarışması’nın jürisini de tavlamış olacak ki ikincilik ödülüne layık görüldü. Gönderdiğim ilk öyküyle böylesi önemli ve köklü bir yarışmada dereceye girmiş olmak hem çok sevindirici hem de teşvik Bilişim Derneği, düşlerini ötelere taşımak isteyenleri tam yirmi yıldır teşvik etmeyi sürdürüyor. Edebiyatımıza bir yandan yeni yazarlar kazandırırken, bir yandan da yeni eserler armağan ediyor. Yüreklendirilmeye ihtiyacı olanlara cesaret, adını duyurma amacındakilere fırsat, kalem gücünü sınamak isteyenlere ise imkan sunuyor. Yelkenlerini böylesi güzel imkankaların rüzgarıyla şişiren bilimkurgu edebiyatımız da hızlanarak yolculuğunu sürdürüyor; geleceğe, yıldızlara ve düşlerine doğru…Nur İpek Önder Mertİki Kızıl Yabani At 2017 Öyküsüyle İkincilik ÖdülüGizli gizli bilimkurgu öykü denemeleri yazıp, evdeki kedilerden bile saklarken, TBD’nin düzenlediği yarışmalar, hem öykülerimi paylaşma noktasındaki bakış açımı hem de edebiyat ödülleri hakkındaki fikirlerimi tümüyle yıldır takipçisi olduğum, son üç yıldır da katılım gösterdiğim yarışmada, ikinci olduğumu öğrendiğim an, “Yazmaya devam!” dedim. Uzun yıllar şiir ile haşır neşir olan biri olarak, tutkunu olduğum türde, fikirlerini çok önemsediğim jüri iyelerinden “Yazmaya devam” biletini almanın, bugün yazın alanındaki planlarımı ve yolumu etkilediğini görüyorum. Beni bana yaklaştıran bir yol…Gelecekte bir gün, dönüp geriye baktığımda, bana kattığı kişisel ve sosyal kazanımları, bir dönüm noktası gibi değerlendireceğimi düşünüyorum. Öykülerimi okumak için peşlerinden koştuğum kedilerin hiç hoşuna gitmese de bu durum…İsmail Yiğitİhlal 2016 Öyküsüyle Üçüncülük ÖdülüTBD’nin 2016’da düzenlediği bilimkurgu yarışmasında “İhlal” adlı öykümle üçüncülük derecesini kazanmam, hayatımda yeni bir pencere açtı. Öncelikle o pencerenin açılmasına kadarki süreci paylaşmak yıllarımdan beri bilimkurguyla genel olarak tüketici düzeyinde ilgiliydim. Farklı zamanlarda kısa bir roman ve az sayıda öykü denemelerim oldu. Daha evvel TBD’nin bu yarışmasına üç kez katılmıştım, fakat herhangi bir derece elde edememiştim. Bir ara demek ki bu işi beceremiyorum diye umutsuzluğa kapılıp elime kalem bile almadığım birkaç yıl geçti. Sonra bir gün, Facebook’ta Bilimkurgu Kulübü’nü keşfetmem, içimde uyumakta olan bilimkurgu aşkını yeniden canlandırdı. Türkiye’de bilimkurguya ilgili ve bu işe gönül veren hatırı sayılır bir kitlenin varlığını öğrenmek, sayfada paylaşılan makaleleri okumak bana çok iyi hissettirmişti. Bilimkurguya daha ciddi bir şekilde eğilmeye başlamıştım. Hatta alana dair bilgimi artırmak için, Ankara’da bilimkurgu ve fantastik edebiyat yazımı konusuna özel olarak eğilen Sinemart Yazarlık Akademisi’nin kursuna yazılmıştım. Sonunda, hem Bilimkurgu Kulübü’ndeki öyküleri ve makaleleri okudukça, hem de bu kursta öğrendiklerimle yıllardır neyi yanlış yaptığımı anladım. Yazıyordum ama yazmanın yaratıcılık kadar teknik bir yönünün de olduğunu hep ıskalamışım. Her sanatta olduğu gibi, bilimkurgu yazımının da bünyesinde bir zanaat boyutu mevcut ve yaratıcılık kişiyi bir yere kadar taşıyabiliyor. Bir kurmacanın nasıl cümle cümle, satır satır inşa edilmesi gerektiğine dair temel bilgileri de edinmek gerekiyor. Sonrasında, 2016 yılındaki yarışmada kazandığım dereceyi, meseleye geçmiş yıllara göre bu sefer daha ciddiyetle eğilmemin bir meyvesi olarak dereceyle beraber, demek ki çalışırsam yapabiliyormuşum dedim kendi kendime ve bir bilimkurgu üreticisi olma yönünde özgüvenim arttı. Fakat aslında bunun benim adıma bir ilk adım olduğu inancını taşıyorum. Sulanmayan bir bitkinin çürüyüp öleceği gerçeği gibi, kalemi de sıcak tutmak lazım. Bir testi nasıl dolmadan boşalamaz, sürekli okuyarak yazı motorunu da beslemek lazım. Bu yüzden, Bilimkurgu Kulübü öncelikli olmak üzere çeşitli mecralarda bilimkurgu konusunda kitap ve film tanıtımları, çeviriler yapmaya, sunumlar ve söyleşiler düzenlemeye devam ediyorum. TBD’den 2016’da aldığım derece, hayatımın geri kalan dönemi için bir işaret fişeği oldu ve onun yazım hayatıma attığı çapaya tutunarak bu yıl bilimkurgu yarışmasının yirmincisini düzenliyor. Türkiye bilimkurgu edebiyatı adına büyük bir hizmeti gerçekleştiren bu organizasyonda emeği geçen herkese, her yıl yarışmaya katılan yüzlerce arkadaşa da şükran borçluyum. Çünkü ülkemizde bilimkurguya değer veren insanların varlığını bilmek esas olarak güç veriyor. Dereceye girilse de girilmese de, azim ve sebat bu işin anahtar noktası. Vazgeçmeden üretmeye devam etmek, umutsuzluğa kapılmadan işin peşini bırakmamak. Zaten bilimkurgu sevdasına bir kere tutulmuşsanız, o sizin peşinizi bırakmıyor. Hayatımızda bilimkurguya daha çok yer ayırmalıyız, çünkü bilimkurgu sayesinde hem kişi hem de toplum olarak zihinsel planda daha çok özgürleşeceğiz. Etiketler Akın Başal, Aşkın Güngör, Edebiyat, Funda Özlem Şeran, İsmail Yamanol, İsmail Yiğit, Kadri Kerem Karanfil, Murat Başekim, Nur İpek Önder Mert, Orkun Uçar, Öykü, Sinan İpek, TBD Bilimkurgu Öykü Yarışması, Tevfik Uyar, Türkiye Bilişim Derneği, Yazar, YazarlıkYazar Hakkında Bilimkurgu, lazer tabancalı delikanlıların metal sütyenli kızları kurtardıkları "ucuz" uzay filmlerinden ibaret değildir...
Ahmet Büke, Türk öykü yazarı. Doğum tarihi ve yeri 19 Haziran 1970 51 yıl yaşında, Gördes 1- Ahmet Büke'nin Hayatı 1970 Manisa doğumlu olan Ahmet Büke, İlk ve orta öğrenimini Gördes’te, liseyi İzmir Atatürk Lisesi’nde bitirdi. Bir süre ODTÜ Jeoloji Mühendisliği’nde okudu. 1997’de Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü’nden mezun oldu. Ölümsüz Öyküler Yayınevi’nin düzenlediği “Xasiork 2002” adlı kısa öykü yarışmasında “Kayıp Dua Kitabı”yla birinci olan Büke 2007’de Foça Deniz Öyküleri Yarışmasında üçüncü oldu. 2008 yılında Alnı Mavide, kitabı ile Oğuz Atay Öykü Ödülünü, 2011 yılında Kumru'nun Gördüğü, ile Sait Faik Hikaye Armağanını kazanmıştır. 2013’te Mevzumuz Derin romanıyla Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneğinin roman ödülünü, 2015’te İnsan Kendine de İyi Gelir’le Dünya Kitap yılın telif kitabı ödülünü kazanana Büke öykü yazmaya otuz iki yaşında ve internet aracılığıyla başlamıştır. Eşi ve kızıyla İzmir'de yaşayan yazar, yeni kitabı Çayırın En Tuhaf Yuvası’nda 2020, aile olmak ve birlikte bir yaşam alanı kurmak üzerine, doğanın kendi mucizelerinden doğan sevgi dolu bir öykü anlatıyor. 2- Ahmet Büke'nin Edebi Kişiliği Yazın dünyasına öyküyle giriş yaptı. Ölümsüz Öyküler Yayımevinin düzenlediği "Xasiork 2002 Kısa Öykü Yarışması"nda “Kayıp Dua Kitabı” adlı öyküyle birincilik ödülünü kazandı. İlk öykü kitabı İzmir Postası'nın Adamları 2004'te yayımlandı. Öyküleri ve yazıları, E Edebiyat, Adam Öykü, Ünlem, Patika, İmge Öykü, Eşik Cini, Yeni Aktüel, Virgül dergileri ve Radikal gazetesi ile Derkenar, Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi, Önce Ekmek gibi internet dergilerinde yayımlandı. 3- Ahmet Büke'nin Eserleri İzmir Postası'nın Adamları 2004 Çiğdem Külahı 2006 Alnı Mavide 2008
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın düzenlediği 3. Gençler Arası Öykü Yarışmasını, Eskişehir Anadolu Üniversitesi öğrencisi Cihat Ceyhan kazandı. Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından düzenlenen 3. Gençler Arası Öykü Yarışması sonuçları açıklandı. Sezai Karakoç anısına “Bir Diriliş Öyküsü” temasıyla gerçekleştirilen yarışmada Anadolu Üniversitesi öğrencisi büyük başarı gösterdi. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın ve Yayın Bölümü öğrencisi Cihat Ceylan yazdığı öykü ile 3. Gençler Arası Öykü yarışmasında birinci oldu. Yarışma sonucuna göre dereceye giren isimler düzenlenecek olan törenle ödüllerini Gençlik ve Spor Bakanı Dr. Mehmet Kasapoğlu’ndan alacak. “Hikayem yaşlı bir kadının son gününü anlatıyor” Göçmen Kuşlar isimli hikâye ile yarışmada birinci olan Anadolu Üniversitesi öğrencisi Cihat Ceylan, kazandığı ödülden duyduğu mutluluğu ifade ederek başarısında emeği geçen herkese teşekkür etti. Ceylan, hikâyesini şu sözlerle dile getirdi “Hikayem yaşlı bir kadının son gününü anlatıyor. Ailesinden kimse onunla fazla ilgilenmez. Sadece kızının torunu altı yaşındaki Sema ile arkadaş gibidir. Arada bastonuna dayanarak bahçeye çıkar, kapı önüne oturup sokakta oynayan çocuklara, bisiklete binenlere, karşılarında yer alan kasap, terzi, kahvehane gibi dükkanlara bakarak vakit geçirir. Gelen geçene ezanın okunup okunmadığını sorar, kulaklarının işitmediğini bilen çoğu insan cevap vermeden yürür gider, birkaç kişi ise defalarca bağıra bağıra henüz okunmadığını söylemeye çalışır. Kendini bu dünyanın fazlalığı olarak görmesine rağmen bazen yaşadığı için hayattan mutludur. Sorsalar da sormasalar da özellikle çocuklara hayatını anlatmak en sevdiği şeydir. Çoğu zaman bahçede kiraz ağacının altındaki bankta oturur, uçan kuşlara, evin pencerelerinden yansıyan güneşe, gökyüzüne bakar.”
🗓️ Yarışmanın son başvuru tarihi 21 Mart 2020 🏆 Yarışmanın toplam para ödülü 2 Bin 250 TL'dir ✍️ Yarışmanın konusu Geleceği Hatırla! ✉️ Yarışmanın katılım şekli E-Posta ya da Posta ❗ Yarışmadaki kısıtlar Yarışma, Türkiye’de ya da yurt dışında yaşayan bütün kadınlara açıktır. Yarışma başvurusu bitti! Bu yıl on beşincisi düzenlenen Kadın Kadına Öykü Yarışması başvuruları başladı. Son başvuru tarihi 1 Mart 2020, Pazar. 15. Kadın Kadına Öykü Yarışması’nın duyurusu ise şöyle “Ortak mekânlarımız olmadan kimliklerimizi var eden belleğe sahip olmamız mümkün mü? Erkeklere ait mekânların çokluğu ve bu mekânlarda kurulan eril tarihin hâkimiyeti karşısında lezbiyenler, biseksüel kadınlar* olarak sahip olduğumuz mekânlar sınırlı. Bu durum başka sorulara eklemlendi zihinlerimizde ve bir niyete dönüştü. “Mesela bu mekân eksikliğini öykülerimizle yaratacağımız “sözel mekan”larla kapatmayı denesek? Acaba yaratacağımız bu sözel mekânların içinden kadın kadına aşkımızın “tarihini” şimdiye göre “çoktan olmuş olandan” yola çıkarak yazmak yerine “olmuş olmasını istediğimiz” şekilde yeniden kurmak için geçmişimizi hayal edebilir miyiz? Acaba olmasını istediğimiz geçmişimizin geleceği’ni hatırlayabilir miyiz ve kadınları seven kadınların öyküleri ortak belleğimizi kurmanın bir aracı olabilir mi? Belki gelecekteki öykü mekânlarımıza gidip tarihimizi yeniden yazarız. Böylece belleğin ve hatırlamanın bir aradalığımızı güçlendiren, sevinçli karşılaşmalarımızı çoğaltan yollarını keşfederiz bu yıl öykülerle. “Geleceği yalnızca kaygı duygusuyla duyumsayabildiğimiz şu günlerde biz “Geleceği Hatırla!” diyerek kadın kadına aşkın neşe ve sevincini, arzuladığımız geçmiş ve gelecekten bugüne taşıyacak öykülerinizi bekliyoruz.” *Kadın Kadına Öykü Yarışması, lezbiyen ve biseksüel kadın kimliklerinin yanında kendini bu kimliklerden farklı tanımlayanların, queer’lerin, kimliksizlerin kadın kadına öykülerine de açıktır. Yarışmaya teknik katılım koşulları neler? Yarışma, Türkiye’de ya da yurt dışında yaşayan bütün kadınlara açıktır. Yarışmaya daha önce yayınlanmamış öyküler katılabilir. Metinler 12 punto ve Times New Roman karakterinde yazılmış olmalıdır. Bu formatta yazılacak öyküler en fazla 4 sayfa olmalıdır. Adaylar yarışmaya en fazla bir öykü ile katılabilirler. Yarışmaya posta ya da e-mail aracılığıyla katılmak mümkündür. Öykülerin üzerine yazarın adı yazılmayacak, öykünün giriş/ilk sayfasının sol üst köşesinde rumuz belirtilecektir. Farklı katılımcıların rumuzlarının aynı olması durumunda Yarışma Yönetimi başka bir rumuz verebilir. Yarışmaya e-posta yoluyla katılmak isteyen katılımcılar öykü ve özgeçmişlerinin her ikisini de ıslak imza ile imzalayıp, tarattıktan sonra kadin mail atarak yarışmaya başvurabilirler. Yarışmaya posta yoluyla katılmak isteyen katılımcılar, rumuzlarının yazılı olduğu kapalı bir zarfın içine öykünün adını, kendi adlarını, soyadlarını, rumuzlarını, posta ve e-posta adreslerini, telefon/ faks numaraları ile yarım sayfayı geçmeyen imzalı özgeçmişlerini içeren bilgileri imzalı öyküleri ile birlikte posta yoluyla teslim edeceklerdir. Öyküler bilgisayar çıktısı olarak 2 kopya halinde gönderilmelidir. Cezaevindeki kadınlar ve bilgisayara erişimi bulamayanlar, durumlarından jüriyi haberdar etmeleri halinde bu koşuldan muaf tutulacaktır. Belirtilen format dışında yazılarak gönderilen öyküler değerlendirmeye alınmayacaktır. Son başvuru tarihinden sonra ulaşan öyküler değerlendirmeye alınmayacaktır. Yarışmaya gönderilen öyküler, değerlendirmeye alınsın ya da alınmasın, yazarlarına iade edilmeyecektir. Yarışmaya katılan yazarların öyküleri, sonuçların açıklanmasından sonra Kaos GL’ nin web sitesinde, ilk üçe giren öyküler ise Kaos GL dergisinde yayımlanacaktır. Öyküler, yazarları ya da Kaos GL dışında üçüncü kişiler tarafından izinsiz kullanılamaz. İlk üçe girememiş öykülerin sahipleri öykülerini yayımlanmadan yarışmadan çekme hakkına sahiptir. Kaos GL, bu öykülerden oluşan bir kitap hazırlama ve yayınlama hakkını da saklı tutar. Öykü Değerlendirme sonuçları Kaos GL’nin adresindeki web sayfasında açıklanacaktır. Yarışmaya katılım ücretsizdir. Öykülerde aranacak değerlendirme koşulları neler? Öyküler “Öykü Değerlendirme Jürisi” tarafından değerlendirilecektir. Öyküler, belirlenen tema çerçevesinde şekillendirilmeli veya temayı içermelidir. Tema dışı öyküler değerlendirmeye alınmayacaktır. Öykü Değerlendirme Jürisi, öykülerin toplumsal cinsiyet rolleri eşitliği yaklaşımıyla yazılıp yazılmadığını da dikkate alarak değerlendirme yapacaktır. Öyküler lezbiyenlerin ve biseksüel kadınların öznelik hallerini içermelidir. Lezbiyenliğin ve biseksüelliğin kriminalize edilmesine, karikatürize edilmesine ve pornografik olarak sunulmasına katkı sunan öyküler değerlendirilmeye alınmayacaktır. Yarışmaya eşcinsel ve biseksüel kadınları güçlendiren, hayallerine, ütopyalarına cesaret veren öykülerin katılımı beklenmektedir. Heteroseksüel aşka dayanan, heteroseksüel aşkı dayatan ve ikili cinsiyet rejimini olumlayan öyküler değerlendirmeye alınmayacaktır. Homofobik, bifobik, transfobik, türcü, ırkçı anlatıya dayanan öyküler değerlendirmeye alınmayacaktır. Edebi bir tür olarak öykü formatına uygun olmayan metinler değerlendirmeye alınmayacaktır. Öyküler Türkçe dilinde dil bilgisi kullanımı ve üsluba dikkat edilerek değerlendirilecektir. Katılımcılar belirtilen koşulları kabul etmiş sayılırlar. Değerlendirme jürisi, bu koşulları gözetmeyen öyküleri diskalifiye etme hakkına sahiptir. Öykü Değerlendirme Jürisi Aslı Solakoğlu, Aylime Aslı Demir, Belma Fırat, Burcu Ersoy, Burcu Baba, Ebru Nihan Celkan, Karin Karakaşlı, Pelin Buzluk, Süreyya Karacabey Son Başvuru Tarihi 1 MART 2020, PAZAR Ödüller Birinci olan öykünün sahibi 900 TL İkinci olan öykünün sahibi 750 TL Üçüncü olan öykünün sahibi 600 TL kazanacak. Jüri Özel Ödülü kazanan öykü sahiplerine, 1 yıllık Kaos GL dergisi aboneliği verilecektir. Yarışma ile ilgili gelişmeleri Kaos GL’ nin web sayfasından takip edebilirsiniz. Öykülerin Gönderileceği Adres Tunus Caddesi PTT Tunus Şubesi PK12 Kavaklıdere Çankaya / ANKARA Benzer İçerikler Hikaye, Öykü Yarışmaları Hikaye Nedir?
öykü yarışmasında birinci olan öykü